0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
78
Okunma
Tevâfuk: Nihal’imin Hikmeti
Bulutsuz, lacivert bir geceydi.
Dolunay, yıldızlar…
Sahneyi aydınlatan ışıklar gibi açılmışlardı;
Ve Nihal’im, Akdeniz gecesinin ziynetlerini kuşanmış bir kadın gibi duruyordu.
Kumsalda, deniz kenarında,
Bir elimde iki kadeh, diğerimde bir şişe şarap…
Yakamozlar çarşaf gibi serilmiş suya,
Ilık bir meltem dokunuyor tenime.
Ve Nihal’im yanıma oturdu;
Bütün sadeliği, duruluğu,
Bütün saf güzelliğiyle…
Sanki dünya onun etrafında soluk alıyor.
Ne güzel bir tesadüf…
Ama gerçekten öyle mi?
Sırtımda bir ton günah;
Sırat’tan geçip cennete varamayan bir günahkâr gibiyim.
Ya da bir ton sevapla
Sırat’ı geçemeyen masum bir kul.
Gözyaşlarımla cehennemi söndürdüm belki,
Belki de bir kibritle cenneti yaktım.
Araftayım.
Ve Nihal’im yanıma oturdu.
Yanında bir şişe şarap, iki kadeh…
Ben vardım yanına.
Kadının güzelliğinde sarhoşum;
Çölde gürül gürül akan buz gibi bir ırmak gibi…
Önce sessizlik çöktü,
Sonra yüreğini açtı.
Dedi ki:
“Koca şehirde sadece iki otomobil vardı.
Bir gün çarpıştılar.
Bu rastlantı mıydı?”
“İlk defa olmuştu bu, gerçekten tesadüf müydü?”
Muhabbet koyulaştı.
Gül yüzlü, bülbül sesli Nihal’im
Her şeyi döktü içinden:
Barış, huzur, esenlik, sevgi ve merhamet…
Ve sordum kendime:
Bu, Yaradan’ın hesapladığı bir tesadüf olabilir mi?
Sabaha kadar muhabbet etmek,
İki ruhun aynı âna düşmesi,
Aynı yöne bakması…
Kalu belâ’dan beri mi tanıyoruz birbirimizi?
Tesadüf olmayan tesadüf mü bu?
Özellikle tesadüfe verilemeyecek bir tevâfuk mu?
Belki de her şeyin arkasında
İlâhî bir kasıt vardı.
Küllî iradenin,
Cüzi iradeler üzerinde bir cilvesiydi belki bu karşılaşma…
Ve şimdi anlıyorum:
Evet…
Buna tevâfuk diyorlar.
Ve Nihal’im…
Bütün bu gecenin, yıldızların, yakamozun ve şarabın anlamı
Seninle bir olmaktı.