1
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
245
Okunma

İlk Avuç
Güneş doğarken,
Avuçlarımda sessizce titreşen küçücük tohumlara baktım.
Her biri bir sırdı,
Her biri kendi karanlığında saklı bir ışık.
O an anladım:
İnsan da böyledir;
Henüz açılmamış bir çiçek gibi
İçinde saklı güzelliğiyle bekler...
Onları toprağa bıraktım.
Toprak sessizdi ama canlıydı,
Karanlık ama rahmet doluydu.
Ben sadece su verdim,
Fakat filizlerin yönünü belirlemedim.
Çünkü yön, gökyüzünün hediyesiydi...
Çekingen Filiz
Bir sabah,
Toprağın yüzeyinde incecik bir yeşil çizgi belirdi.
Bir çocuğun ürkek bakışına benziyordu.
O bakış, bana ilk günkü sessiz öğrencimi hatırlattı:
Ders boyunca tek kelime etmezdi,
Ama defterinin kenarına
Küçük şiirler karalardı.
Kimse bilmezdi onun şair olduğunu,
Ama ben kalemin ucundan sızan baharı gördüm...
Filiz toprağı deldiğinde,
Ben onun gözlerindeki ışığı hatırladım.
İnsan da bazen susarak büyür,
Sözlerini saklar,
Ama zamanı geldiğinde
Gökkuşağı gibi açar kendini...
Rüzgârla Büyüyenler
Bahar ilerledikçe,
Filizler rüzgârla dans etmeyi öğrendi.
Rüzgâr sertti,
Ama onlar köklerini derinlere saldılar...
Bir öğrencim vardı,
Hep başarısız sayılırdı,
Hep geri planda bırakılırdı.
Ama bir gün gördüm:
Evde eski bir radyoyu tamir ediyordu.
Küçük elleriyle demirleri birleştiriyor,
Tellerden ses çıkarıyordu.
Anladım ki,
Rüzgâr hangi yönden eserse essin,
İçinde direnç taşıyan filiz
Yine de dimdik durur...
İnsan bazen kâğıtta değil,
Hayatın kendisinde sınavı kazanır...
Gövdeye Dönüş
Yaz geldi.
Filizler fidan oldu,
Gövde sertleşti,
Kökler iyice toprağa tutundu.
Bir gün eski bir öğrencim geri döndü.
Artık büyümüş,
Kendi işini kurmuştu.
Bana dedi ki:
“Hocam, o gün siz bana
‘Kendi yolunu bul’ dediğinizde
Ben korkmuştum.
Ama şimdi anlıyorum,
Kendi yolum olmadan ben de olamazdım.”
O sözler bana şunu öğretti:
Bir gövde,
Sadece gölgesiyle değil,
Kendi kökünün derinliğiyle güçlü olur...
Gölgenin Hatırası
Bir yaz günü,
Fidanlar gölge verdi.
Çocuklar dalların altında oyun oynadı,
Yaşlılar serinliğinde soluklandı.
Bir öğrencim vardı,
Çok yaramazdı.
Sınıfta hiç yerinde durmazdı,
Ama bir gün onu gördüm:
Mahalledeki yaşlı bir kadının
Elindeki yükü taşırken.
O gün öğrendim,
Bazen en çok koşuşturan çocuklar
En ağır yükleri taşımayı öğrenir...
İnsan, gövdesinden çok
Gölgesiyle hatırlanır.
Sarı Yapraklar
Sonbahar geldiğinde,
Yapraklar birer birer düştü.
Toprak onlara ana oldu,
Gökyüzü hüzünlü bir şarkı söyledi...
Bir öğrencim vardı,
Okulu yarıda bıraktı.
Yıllar sonra karşılaştım onunla.
Bir marangoz olmuştu.
Ellerini gösterdi bana,
Tahta kokusu sinmişti avuçlarına.
“Hocam,” dedi,
“Ben kalemle değil, tahtayla konuştum.
Ama sizin sözleriniz hâlâ elimde izdir.”
O an öğrendim:
Her yaprak,
Düştüğü yerde bile hayat taşır...
Karın Sessizliği
Kış geldi.
Toprak beyaz bir örtüye büründü.
Her şey suskun görünüyordu.
Ama ben bilirim:
Karın altındaki tohumlar
Sabırla yeni baharı bekler...
Bir öğrencim vardı,
Büyük acılar yaşamıştı.
Anne babasını kaybetmiş,
Bir başına kalmıştı.
Ama derste gözleri hep ışıl ışıldı.
Sordu bana:
“Hocam, insan niye yaşar?”
Cevap vermedim;
Çünkü cevabı kendi bulmalıydı.
Yıllar sonra gördüm onu:
Yetim çocuklara öğretmen olmuştu.
Ve anladım,
En büyük cevap
Kendi hayatıyla verilen cevaptır...
Sonsuz Bahar
Ve bahar yine geldi.
Toprak yeniden uyandı.
Filizler yeniden doğdu.
Her yeni filiz bana
Eski öğrencilerimi hatırlattı.
Kimi şair oldu,
Kimi mühendis,
Kimi marangoz,
Kimi sadece iyi bir baba…
Ama hepsi kendi yolunu buldu.
Hepsi birer gövde,
Birer gölge,
Birer umut oldu...
Benim ömrüm ise,
Onların kalbine bırakılmış bir dua,
Köklerine sinmiş bir umut,
Yapraklarına dokunmuş bir tebessümden ibaret...
Şimdi biliyorum:
Hayat,
Toprağa bırakılan bir emanettir.
Biz sadece toprağı işler,
Suyu taşırız.
Ama göğe yükselen her filiz,
Kendi duasıyla,
Kendi sırrıyla büyür...
Erol Kekeç/31.08-02.09.2025/Sancaktepe/İST
5.0
100% (3)