0
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
112
Okunma

Ey vaktiyle omzu geniş, yüreği mert memleketim,
Yorgun düşmüş alnını okşarken anlıyorum ki;
Biz ne bir milleti kaybettik bir gecede,
Ne de bir gecede kurduk bu dağ gibi yükü taşıyan devleti.
Ama bir yerde bir şey kırıldı,
Tekerleğe bir taş sıkıştı,
Ve o taşın adı: hizmet değil, hısım;
emanet değil, emanetçiye selam;
görev değil, gölge etme ki menfaatim büyüsün oldu.
Bir vakitler bir buçuk milyon memurla dönen çark,
Bugün beş milyonu aşmış bir kalabalığın elinde
Daha ağır çalışıyor.
Demek ki sayı çoğalmış, iş küçülmüş,
Veya iş büyüdükçe niyet ufalmış…
İşte memleketin trajedisi tam da burada duruyor:
Çoğalan el, çoğalmayan emek;
Büyüyen maaş, küçülen vicdan;
Artan memur, azalan hizmet…
Hani biz “devlet baba” derdik,
Şimdi devlet evlatlarıyla sınavda.
Bir panayır kurulmuş sanki,
Her köşeden bir boru öter:
“Benim kadrom, senin torun;
Benim ihale, senin ihsan;
Benim mevzuat, senin suskunluğun…”
Bir garip yarış bu,
Yarışan görev değil,
Yarışan itibarın yüz karası israf…
Arabalar dizilir törenle, kırmızı kurdeleyle.
Sanki milletin vücuduna takılan serum değil;
Yeni makam kokusu veriliyor…
Yetmiyor…
Yetmez zaten;
Hırsın tadına varan bir daha suyla doyar mı?
Derler ki, dünyanın bir ucunda,
Nüfusu bizden kat kat fazla ülkeler
Toplu taşıma ile gurur duyar,
Bakanı sade bir araçla iner, biner,
Devlet adamı mütevazidir,
Arabasını değil, aklını konuşturur.
Bizde ise yeni 7 bin araç alınır kamuya,
Sanki memleket uzaya çıkıyormuş gibi
Tören yapılır, kurdele kesilir,
Gösteriş, hizmetin üstüne örtülmüş bir şal gibi durur.
İhtiyaç başka, heves başkadır;
Ama bizde ikisi hep karıştırılır...
Milletin cebinden alınan her kuruş
Makamın gölgesine akıtılır;
Sanki ülke tasarrufla değil de
Fazlalıkla ayakta kalacakmış gibi.
Ey güzel yurdum,
Ne zaman makulün yerini ihtişam aldı?
Ne zaman sade olan ayıplanır da,
Lüks “hizmet” diye ilan edilir oldu?
Ben gecenin bu vaktinde
Bu satırları niye yazıyorum?
Gökyüzünün sessizliği bana “yeter artık” dediği için mi?
Yoksa milletin içli içli sustuğunu duyup
Dayanamayıp konuşmak zorunda kaldığım için mi?
Belki de ikisi birden…
Ey emaneti alanlar!
Ey omuzunda devlet ağırlığının zerresini bile taşımamakla meşhur olanlar!
Biliniz ki;
Bu milletin sabrı yalnızca ekmek kuyruğunda tükenmez,
İnsanın içi de yorulur;
Bir milletin ruhu da incinir.
Bizim alın terimizi “itibar” diye çarçur ederken,
Unutmayın ki bu millet
Size ne bekâr odasında mektup yazacak,
Ne de kapınıza gelip derdini dökecek.
Milletin vakarı sessizdir;
Ama Allah’ın adaleti öyle değildir...
Kesin bilin:
Sizin hesaplarınız,
O gün göğün arşında tek tek açılacak.
Kimsenin makam arabası oraya çıkamayacak,
Kimsenin plakasında torpil yazmayacak,
Kimsenin kartviziti işe yaramayacak.
Sadece bir şey sorulacak:
“Bu milleti nasıl yönettiniz?”
Ben bu sözleri yazarken yorgunum, evet.
Yatmam gerekir, bedenim ister.
Ama içim rahat mı?
Değil.
Çünkü ben uyurken bile millet uyanık acı çekiyor.
Tenceresi kaynamayanın uykusu hep yarım;
Emeği karşılık bulmayanın duası hep ıslaktır.
Yine de karamsarlık değil niyetim.
Bir milletin umudu yalnızca bütçeyle ölçülmez;
Bir milletin direnci
İnsafını kaybetmeyen birkaç yürekli insanla değişir.
O yüzden bu şiir
Bir ağıt değil, bir uyarı değildir sadece—
Bu şiir, bir hatırlatma vasiyetidir:
Ey emaneti taşıyanlar!
Millet sizi beslemek için değil;
Adaletle yürüyün diye seçti.
Tasarruf etmeyi millete değil,
Kendinize öğretin.
Gösterişi törenlerden değil,
Ahlaktan çıkarın.
İsrafı çalışkanlığa değil,
Lükse harcayın.
Ve bilin ki bu ülke,
Sizin devraldığınız bir malikâne değildir;
Dünya döndükçe, çocuklar büyüdükçe
Bu topraklara hesap vereceksiniz.
Bizden değilse,
Tarihten;
Tarihten değilse,
Allah’tan…
Ben artık size hatırlatmayacağım.
Çünkü milletin söyleyeceği söz
Günü geldiğinde kendi dilini bulur.
Ben sadece bu gece,
Bu karanlık odada
Son cümlemi yazıyorum:
“Milleti unutan,
Bir gün milletin unuttuğu olur.”
Bahadır Hataylı(E.Kekeç)/04.12.2025/Sancaktepe/İST