1
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
154
Okunma

Eğer bu ülkede
din adamları milyarlık arabalara binip
camdan dışarı bakarken
yoksulun çocuğu bir bardak sütü bulamıyorsa,
o zaman gece çökerken duyduğumuz her sessizlik
bir vicdanın kırılma sesidir aslında...
Bir de bak şuraya…
Çamurla kaplı o yırtık ayakkabının içine.
Ayağını kesen her kenar,
her boşluğa dolan toz,
insanın insana ettiği haksızlığın izidir.
Bir kader değil bu;
kimsenin “imtihan” diye süsleyemeyeceği kadar çıplak bir gerçektir...
Zengin bir evde
köpeğin önünde süt dolu bir kap dururken
fakirin çocuğu süt yerine su içiyorsa,
bu, gökten inen bir yazgı olamaz.
Bu, kulun eliyle yapılan
bir adalet yarasıdır,
kanar da kimse sarmaz...
Toprak bilir önce.
O ayakkabıların bıraktığı izden okur olanı biteni.
Ayak bileğinin inceliğinden,
dizlerin titremesinden,
evin kapısını kapatan o derin iç çekişten anlar...
Gökyüzü de anlar…
Bulutların ağırlaşması boşuna değildir.
Yağmur bazen bereket değil,
yeryüzüne dökülen bir utanç gözyaşıdır.
Gök dayanamaz çünkü,
bir çocuğun açlığına karşı susan koca bir toplumun yükü
bulutları bile çökertecek kadar ağırdır...
Ve yer…
Yer çatlar.
Yorgun bir insanın sabrı gibi.
Haksızlık büyüdükçe
çatlaklar derinleşir,
çünkü insanın görmezden gelmesi
toprağın bile taşıyamayacağı kadar acıtır...
Bütün bunlar olup biterken
yırtık ayakkabının içinde yürüyen küçük adımlar
kimse duymasa bile gerçeği haykırır,
Adaletsizliğin en karanlık hali
görülmeyen, konuşulmayan,
bir kenara itilen acıdır...
Ve sen bil ki,
bir çocuğun içemediği o bir bardak süt,
tek başına bir milletin
vicdan terazisini darmadağın etmeye yeter...
Bu yüzden hiçbir ağız,
“imtihan” diyerek üstünü örtemez bu düzenin.
Bu, göğün değil,
yerin değil,
insanın insana ettiği zulmün açık adıdır,
Bu, kulların adaletsizliğidir...
Erol Kekeç/17.11.2025/Sancaktepe/İST
5.0
100% (1)