1
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
184
Okunma

Bir kelebek kanadı kadar ömür biçmişler
Bu coğrafyanın insanına…
Hep acele, hep telaş,
Hep bir koşuşturma içinde
Hayat dediğin
Uçup gidiyor avuçların arasından,
Bilmiyorsun bile dokunup dokunmadığını
Yaşamın kendisine…
Ama bir köşede,
Bir gölge kadar sessiz,
Bir sessizlik kadar derin,
Sansar bekliyor…
Gözü senin lokman üzerinde,
Kalbin üzerinde,
Çiçeğinin özünde…
Her çağın bir bezirgânı varmış;
Kimi saray kubbesinde
Kimi meydan minberinde
Kimi ekranların dev aynasında
Kimi sokak köşesinin paslı çivisinde…
Hepsi aynı sofra,
Hepsi aynı leş kokusu,
Hepsi aynı doymak bilmeyen mideler…
Bak!
Kılıflar değişmiş, sözler incelmiş,
Ama mizaç aynı…
Yılan soluklarıyla ılıtılmış yalanlar
Her sabah sofralara ekmek diye sürülüyor...
Mazlumun ahını unutturmuşlar,
Ağın gözyaşından yapılmış kumaşları
Kravat diye boğazlarına dolamışlar.
İnsanın içi yanmasa,
Bir damla merhamet kalmış olsa
Bilirdi ki bu çağda
Timsah gözyaşı bile fiyatlandırılmıştır...
Öyle zamanlar yaşanıyor ki
Delilik sükûnet,
Suskunluk erdem,
Bağırmak ise suç sayılmış.
Hak dersen:
“Efendim makbule geçmez,
Siyasi değildir,” derler…
Adalet dersen:
“Bekle sıranı,” derler…
Ekmeğe muhtaç ettiğini
Sadaka ile terbiye etmeyi
Âdet bilmiş zihniyet
Hâlâ tahtında...
Kelebekler ise
Kanatlarını rüzgâra verirken
Sandılar ki dünya güzel…
Ne bilsinler!
Altında çürümenin koktuğu
Bir bahar mevsimiymiş yaşadıkları…
Şimdi söyle:
Ömür dediğin nedir?
Bir göl kıyısında yansıman kadar,
Bir çocuğun hatırladığı gülüş kadar,
Bir duasız gecenin genişliği kadar...
Ama zalimin ömrü uzun gelir,
Çünkü o gün saymaz;
Gölgesini bile satın almıştır.
Mazlumun ömrü kısa gelir,
Çünkü kalbi çabuk yorulur;
Dünya yükünü omuzuna değil
Ciğerine basarlar...
Ey çağın suskun seyircisi!
Ne çok konuşuyor insanlar
Ama ne az söz var!
Dudaklar devrin ayıbını örterken
Gözler gerçeği görmezden gelir.
Herkes akıllı kesilmiş,
Herkes bir şey demeden bilmeyi öğrenmiş,
Herkes suya sabuna dokunmayan elleriyle
Temizliğinden gururlanır olmuş...
Oysa suyun üzerinde yürümek değil marifet
Suyun kirini görüp,
Kirletenin yüzüne söylemektir cesaret!
Ve bil ki…
Bir gün kelebekler geri dönerse
Bu toprak,
Bu gökyüzü,
Bu rüzgâr,
Hiçbir sansarın adıyla anılmayacak.
Gök gürler,
Yer titrer,
Zaman kendini temizler...
Kurnazların tahtı
Bir çığlık kadar sürer.
Ve mazlumun ahı
En sessiz gecenin ortasında
Bir yıldız olur,
Düşer,
Görürsün…
Sen yeter ki gecene bakmayı bil...
Erol Kekeç/19.11.2025/Sancaktepe/İST
5.0
100% (3)