12
Yorum
40
Beğeni
5,0
Puan
571
Okunma
hep gidecek biri var,
hiç gelmeyecek bir sabaha doğru.
Ayla sarhoş rüyaların gemisinden düştüm
kimsesiz bir kıyıya vurdu içimdeki karanlık
Az ışıklı odaların yüzünde mahrum bir parçam,
camlardan sızan buz zerrecikleri gibi, kırılgan ve yaralı.
Gökyüzü elimden kaydı
dünya, nasır tutmuş bir duvar gibi acıtıyor kalbimi
Münzevi ağaçlar gibi dikilmiş yol kenarlarında bekliyorum,
Yaz bahçelerinden devşirdiğim çiçeklerle
adını bilmediğim sokaklara hasretle bakıyorum.
Gece bir başka uzuyor
bir başka hazanı geride bırakırken.
Avuçlarımda terk edenlerin esintisi,
nemli duvarlara çizilmiş silik hatlar.
Ölüm adres değiştiriyor,
mahzun bağlardan.
kuşlar karanlık sulara yelken açıyor
rüzgâr yitirilmiş çocuklukları dövüyor toprağa.
yağmur atları savuruyor
ve eski bir şarkıyı fısıldıyor ölü yapraklara
yüreğimde eloğlunun sevdası
göğsümde kuşların gömütlüğü,
mağlup bir şairin düşlerinde yitip gidiyorum
Bütün masalların kamçılı karanlığında ay vuruyor tenime;
her durakta yokluğa çoğalan bir sonrayım,
birdenbire demir kokuyor.
bildiği gibi açmayan güller
Gitsem buralardan
yeni seferlere,
kiminle karşılaşırım bilmem.
Tenhaya ulak, alevli bir kıyamet yolumu kesiyor
kara kuşların kanatlarında savrulan bir sesim.
kimsenin söyleyemediği yorgun bir imgeyim
nabzıma ayak uyduramıyor şiirlerin sesi
Görmedin mi bizden çalınan günleri,
Tut ağzındaki sabahın şebnemini,
zira birazdan ikinci bir saatle
trenlere kapılacağız.
Bereketli ormanlar geçecek gözlerimizden,
ve
güne sakal bırakan zaman,
uykusuz haritaların kıvrımında
çarhını yitirmiş yolların içinde eriyecek.
5.0
100% (15)