2
Yorum
19
Beğeni
0,0
Puan
241
Okunma
Gölgesi ağır ağır imgeye dönüşen nefesim.
Vaktin terazisi avuçlarımda
ne ileri, ne geri.
Bir eşiğin sınırında kıvrılır susma eğrisi.
Bütün masaları devirdik,
Yazmaya başlıyorum,
aklımda bir parantez.
Dilimde kalan son motif
alaca bir rüzgâr
Yarım akşamın alnında, katrani bir ışık yanar.
O mahrem hışırdanış, dar bir koridorda konuşur.
Ruhumun dibine çöken tortuların özü,
Keskin bir çizgi tenimde.
Kılıç dokunur neredeyse
yara kendini açar.
Sandalyenin gölgesi taşır bütün yorgun günleri.
Saat 19:40.
Çayın üstü soğumuş.
Boşluğu gözetleyen bir yer hâlâ…
bir düş süzüldü az önce şehrin çeşmelerinden.
Hüzün, mor bir etekte kuş kanatlarının altında ürperir.
Menekşe korkusu mudur perdeyi tutan.
Yeşilin tonunda gizli bir imge;
Çocukluğumun ağzındaki buğudur.
Dünya dönüyor, sarmal bir eksen üstünde.
Yaşamak, nağmelerle dolu bir kuyu.
Ve her kapı gıcırtısı, tanıdık düşlere aralanır.
Gölgesi ağır ağır imgeye dönen nefesim.
Belki de bir sabah,
ışık tenine dokunur,
Kabuk bağlamış her anıyı avucumda toplasam,
bulutları yarıp geçen elin
Hâlâ bir mihver kurar hiçlikle arama.
Bir renk ki,
Katranı, moru, darlığı yırtan.
Göz ucumda tuttuğum silüet
Yoklukla susarak konuşan.
Nefesim,
imgenin gül ucu.