3
Yorum
20
Beğeni
5,0
Puan
350
Okunma
Kapısı dışarıya açık evler.
İçi dışına dökülen evler…
Size bir vereceğim, onlarca alacağım var.
Temelinizde yatan kundakların kanlı bezleri mesela…
Kurşunlarla delinmiş cesaret,
oklarla tam on ikiden hedef alınmış bir yığın masumiyet…
Yakılmış kitaplar, yasaklı kitaplar, hiç okunmamış, yerine ulaşmamış mektuplar…
Üç kişilik divana sığdırılan koca koca hayatlar,
saçı sokağı süpüren zavallı kadınlar!
Yamalı bir hafıza ve dikiş tutmayan, kucak dolusu arıza!
Naftalin kokusunun tek tek yıldızları boğduğu,
sokağa dökülen yün kilimlere işlenmiş uzun uzun acılar.
Kimin ninesi, kimin babasının annesi…
Mezarlıklarda sahibini arayan, acılı onlarca ağıdın bir araya geldiği kimsesiz bir inilti…
Kimse duymuyor artık kimsenin sesini.
Alışılmış konforun unutulduğu,
insanın selamı sabahı kestiği,
kimsenin kimsenin külüne muhtaç olmadığı mahalle kalabalığı…
Hepsi, hepsi bir arada duruyordu sanki penceresiz bir duvarın sırtında.
Sırtı, sırtımı andıran evler…
Sırtı yükten kambur evler…
Yorgunluğunu sokaklara kusan evler…
Yarılmış asfaltların yarıklarına gömülsün isterdim aklımdan geçenler.
Üzerine kilit taşlarıyla işlemeler yapılacağına, ziftle bulansın isterdim.
Öyle olmadı!
Gidip geldikçe, her molozun canıma daha da battığını duydu ruhum.
Gidip geldikçe, bir taş daha kilitlendi eşiğine.
İşte bu yüzden,
gidip geldikçe üzerime devrildi içi dışına dökülen evler.
Yüksek katların ağırlığı,
balkonların yalnızlığı ipil ipil saçlarıma yağdı.
Belli başlı bir tadilat şimdi bedenim; belli başlı bir inşaat!
Gittiği ve kaldığı yerlerden başlıyor insan örmeye.
Duvar örmeye, ömür örmeye, uzun uzadıya çoğalan çaresizliğini örmeye…
Kifayetsiz sözcüklerini yumak yumak boğazında düğümlemeye, içine içine gömmeye.
Tül perdelerin camdan uçuştuğu vakitlerin özlemi boğuyor sokakları.
Toza boğulmuş yarık ayakkabı,
ağlayan çocuğun dizindeki ağrı ve külfet olan istekler…
Her biri, her bir mahalleyi, her bir sokağı görünmezden yoruyor.
İnsan, insanın içinden,
insan, insanın gönlünden,
insan, insanın evinden sessizce geçiyor.
İnsan, içini sessizce sokağa döküyor.
Canı çıkmış okul sıralarında, isimleriyle sayısız hatıra uyuyakalıyor.
Bidonlardan yapma bacalar, kömür karası odun dumanı savuruyor çocukların yüzüne.
Bir otobüs, bir otobüs daha…
Bir getirdiğine, onlarca götüren onlarca otobüs…
Kan kusuyor insanın zihni.
Zifiri karanlık.
Betonların altına gömülen bir kaplumbağayla yarışamaz hiçbir acı.
Kimse bilmiyor.
Ben biliyorum.
Belki sen biliyorsun.
Onlar da belki…
Kimin omzu, kimin omzunu öpecek, kimse bilmiyor.
Kimin başı, kimin düşüncesinde,
kimin evi, kimin evinin içinde… bilmiyor, kimse bilmiyor.
Kapısı dışarıya açık evler.
İçi dışına dökülen evler…
Size bir vereceğim, onlarca alacağım var.
Temelinizde yatan kundakların kanlı bezleri mesela…
Kurşunlarla delinmiş cesaret,
oklarla tam on ikiden hedef alınmış bir yığın masumiyet…
Yakılmış kitaplar, yasaklı kitaplar, hiç okunmamış, yerine ulaşmamış mektuplar…
Üç kişilik divana sığdırılan koca koca hayatlar,
saçı sokağı süpüren zavallı kadınlar!
Yamalı bir hafıza ve dikiş tutmayan, kucak dolusu arıza!
Gömseler ya şu deli deli konuşan dilimi, yazan elimi,
perdelerin ucunda, pencereden uçuşan zihnimi.
Alsalar ya beni de evimden.
Evim neresi bilmeden gezdirseler onlarca yıkıntının içinde.
Şu ev, şu oda, şu çocuk…
Su verseler yanan bağrına şu kadının.
Evi başına yıkılmış,
evi sokağa dökülmüş,
içi, içine sığmayan her kadının.
Anneme…
5.0
100% (4)