3
Yorum
36
Beğeni
5,0
Puan
557
Okunma
Geriye dönemem
geçmiş,
sis yollarıyla örter büyümüş kapılarını.
Ne tuhaf,
kendini terk edenden geriye kalan
yokluğun izidir sadece.
Rüzgâra yaslanmış buruşuk anılar
kırık hatıraların yüzünde
bir ç’an öyküsü gibi yanar.
Cenneti ve cehennemi
aynı soğuk iklimde uyandırır zaman.
İyi bir ışık,
yutulmuş bir intihar gerek bazen
kendinden saklanmak için.
Kayaların sırtına yaslanmış çıplak harf,
bir dil vardı dudaklarımda
hiç konuşulmamış halkın sessizliği gibi.
Bu mevsimi hangi rüzgârın
dilsiz tanığında unuttum ben
Şimdi bir çığlık gibi düşüyor içime taşlar,
yanık yakutlar gibi içten içe sızıyorlar.
Dokunmayın kırılmış aynalara
içlerinde gizlidir en derin yara.
İşte bilin
Işığın terk ettiği yerde azaltın gölgeleri.
Zira karanlık büyüdüğünde,
susmak
en ağır kelimedir
doğmadan ölen bir cümle gibi.
Ah, o duvarlar
duymazlıktan gelen sessizlikle örülü,
bir yanı soğuk mermer,
bir yanı yankıların boğuk sesi.
En gizli sırları saklar içinde,
aydınlığın lekesine dönüşmeden önce,
küllerimizi usulca saklayan.
Gidelim.