13
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1722
Okunma

Ey feleğimin kara yazgısı!
Yoruldum artık çek elini alnımdan.
Ben de daha emanetin mi kaldı ki
Mağrur bir gözyaşından gayri.
Bir de yüreğimin saklısında acılar
Almaya korktuğum nefes var
Oy yağmur yürekli gecelerin şıvgını!
Karabasanlarım halaya durmuş göğsümde.
Ağır geliyorken yüküm yüreğime
Nasıl gıpta etmez bu acizlik
Taş altındaki Bilal-i Habeşi’ye.
Tekbir seslerine karışıp gitmek var
Sal şimdi kendini denizlerin koynuna
Ebabiller taşlarken zamanın fillerini
Çocuk Musa zuhur etsin omuzlarında.
Açılır denizler huzura giden yolda.
Düşünmeden gir içeri yeşil kapılardan
Korkma, kuldan öte yaratan var
Ağır mı geldi göz kapaklarına uykular
Kurşun gibi patlayan sese kulak ver.
Davulları dövülen ecelin düğünü
Bugün zahirin ahirle zifaf günü
Bırak gözyaşlarını, karışsın kanına
Yaşamak kadar ölmekte var
Vakti geldi son mevsimi yaşamanın
Yolun bittiği yerde başlar uçurumlar.
Oysa neler neler vardı daha yaşamadığın
Şimdi girme zamanı yalnızlık hücresine.
Boş ver hesabın mahşere kalsın, ey can!
Orda ağır basar mizan, Ömer’in adaleti var
Bir serçe kanadında tutun rüzgâra ömür
Durma koş, birazdan kalkar Nuh’un gemisi.
Gideceği son yol olsa da yüreğindeki ezginin
Varsın gitsin seherdeki erguvani vuslatlara.
Orada tüm zamanların tek nebisi
Can Ahmet’in şefaati var.
SELMA PEKŞEN