1
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
768
Okunma
Yüksek bakışlı eklemsiz bir göğün boğuşmaları yüreğim
İnceden kıymetsiz bir bulut sıkar gibi yağmurun acısı
Devir güvertesine mürekkep damlayanların galiba
Yazmak eskisi kadar ölümle yüzleşmek değil sanki
Eli kalem tutanların şair olmasına gerek yok
Dili tutanların şairliğiyle yetinirdik biz
Dem vurduk sayalım edebiyatın köhneliğine
Bildiğimizden
Duyduğumuzdan değil
Dumura uğrayışımızdan belki
Şimdi evveline geçebiliriz aşkın
Kıyametin emzirildiği
Kahrını lütfüne demleyip
Sofrasına ilk nizamın
Elma yanaklı çocuklarını oturduğumuz diyarlara
Korunaklı evlerimizin
Dokunaklı çizgilere dönüşmesine müsaade artık
Sabah kalkın
Ve içinden gökyüzünün geçtiği
horlanmış bir karanlığa bakın
Gökte aramaktan bıkmadığımız mavilikleri
gömdüğümüz yerdir orası
Ve emsali görünmeyen karanlıkların
içliğimizle hiçliğimize bulaştığı
Zaman dirlik vaktiyle gelir her daim
Bir postacı kıvraklıyla
Gelmesi beklenen gitmesi eklenen düşlere
Benden sakladığınız devrik cümleleriniz olmasın
Olmasın ki yeryüzü boş kalmasın
Artık sayfası serpilmiş eylüllerin kıvrımları olan
Bir iklime giriyor halimiz
Yanına aldığı fotoğrafların
Çığlıklarıyla hüzün kentleri inşa ediyor
Üç beş saklambaç oynayan insan var
Görünmeden büyüyen
Büyüdükçe yürüyen
Biliyorum,
Kimi gamzelere saklanmış
Kimi sert kabuklu cevizlere ram olmuş
Dünya yorgun olmanı diliyorum
Arsızlığının bir nedeni olmalı
Yoksa
Serçeler artık göç etmiyor yeniden doğmanın buyruklarına
Eskisi kadar kar beyaz görünmüyor
Ve yağmurlar karıncalanmış topraklara deva bulmuyor
Ne desem bilemezdim
Her şeyin küstüğü insanın kustuğu bir dünya da
5.0
100% (6)