4
Yorum
18
Beğeni
5,0
Puan
931
Okunma
Bir gün şiirden çıksak seninle
Farklı dünyalar kervanında
Soğuk topraklı çiçekler gibi
Aynı semtin sakinlerinden adımız
Bacası kömür öksürüğü dumanlı olan
Mahalle aralarında yalınayak çocukların
Top koşturduğu
İhtiyar ninelerin istasyon pencereli
Bakışmaları arasında
Kıvırcık saçlı geçsen sen
Elinde kimsenin anlamadığı yüzyıllık kitaplar
Bense çarşı Pazar eden okumalarımla görsem seni
Veyahut otobüste karşılaşsak
Sabahın körü ekmek kavgalı kalabalıklarca
Okul yolunda gözleri balköpüğü renkli
Senle
Kara kömür sürmeli kaşlarınca ben
Radyo ise tanıdık eski düzen
En bilinmedik zamanlarda dolaşırken
Seksenlerin ekmek kuyruğunda
Sabrın etekleri tutuşturması kadar
Ellerimiz üşümeli
Ayaklarımız feri kesilircesine bitkin
Arkada servi boylu nefes nefese bir kız
Bende ise sonsuzluk özlemi
Bitmesin bu sıra der gibi
Ya da bir kursta
Sıramız arka arkaya
Cadde arasında
Hiç bilemedin adres sorarken
Ne bileyim o kadar çok türevleri var ki
Görmek isterdim avuçlarını
Ve okumak gözlerinin en derin mısralarını
Belki bir kitapçı da
İkimizde ilişirken Zarifoğlu’ndan işaret çocuklarına…
Ya da bir bayram sabahında
Vapur tenhalığında İstanbul zarafetinde
Saçının gezginliği deniz rüzgârlarının nazıyken
Bense titreyen derinliğimle
Böyle ne yapardık
İlk göz göze gelmemiz de
Baharınla eritir miydin karlı dağlarımı…
5.0
100% (9)