9
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1282
Okunma

Yorgun ve yalnız yüreğim
Billurdan gizlerin süzüldüğü andayım.
Sukutu dinliyorum, kirpiğimde buğular
Ayanıma dizginlenmiş kara kısraktır, gece
Yine zifire tutsak mihr-ü mah…
Konuşsana mahzun dil!
Yüreğinin demini akıt, şeffaf bir tasa
Kır kirişini, ruhuna saplanan tirin.
Ölüm korku verir mi zaten yaşamayana?
Ağla şimdi ağlayabildiğin kadar
İbret almaz mısın Yakup’un gözlerinden
Işığını söndürdü, Ken-an’da kaybolan Yusuf’una.
Bu ne bedbaht bir gönül
Bu ne dinmek bilmeyen ah
Gözyaşımda vurgun yerken serencam
Firkatime uzanan eller uykuda mı ki?
İsyanım korkuyor, kendi titrek vaveylasından.
Suskun ve solgun gözlerim
Kaç düş boğulur kendi uykusuzluğunda
Güneşler söndürmedim mi gözyaşlarımla.
Ölüm bu can!
Soğuk gelmez yalnızlığa, yar diyene…
Toprağın kutlu günü olur
Beyaz kefenli gelinler indiğinde.
Sarar sımsıkı cananı da
Can neylesin…
Yak sen de çırağını, ziyasız yüreklere
Gön aynı da, gönül sığmaz gölgelere.
Yansın yanabildiği kadar
Belki bir avuç kül savrulur gecelere.
Bilmez misin, Ferhat’ın bileğinde hayat buldu kor.
Dağlar yarılsın, toprak dağılsın zerre zerre
Ab-ı hayat olsan ne çare
Söner mi Şirin sıfatına bürünmüş nar…
Söyle tenime dar gelen kabir
Söyle döşekten rahat teneşir
Bir nefeste azadını veren can
Ezansız namazdan öteye yol mu var?
Vakit yorgun, kendi sessiz sesinden
Susma ne olur…
Bu ne halet-i ruhiye
Eğreti durma böyle yüreğime, aşk!
Gönül sen de nihayet bulmuşken.
Can çıkmadan bu tenden
Canan çıkar mı gönülden
Kal ne olur…
SELMA PEKŞEN