Ah kalbim
aklımı kime hediye ettin …
siz bayım
ceplerinde okyanus taşıyan kara parçası
gözlerimi açık
kalbimi yanık bıraktınız
soğumadı külünüz
kapılar sürgülü
kapılar sürgünde
dudaklarımda meydanlar
ellerimde pamuk şekeri
bıraktığınız durakta
kalakalmışım
uzayıp kısalan gölgeler arasında
sustukça büyümüş
topuklarımda isyanlar
kirpiklerimde ebabil kuşları
beynimi yağmalıyor
uğrunuza harcadığım yaşlar…
farzedelim ki bayım
mevsimsiz bir şehirde doğmuşuz
ne
güneşi
ne kışı
ne de yazı görmüşüz
üşümüşüz
yanmışız
bir avuç içi kadar azmışız
belki de
küsmüşüz kendimize…
tutki şimdi bayım
içimde ölü bir
yağmur damlası
dudaklarımda dolaşıyor
eski bir tarihin papatya falları
seviyor sevmiyorları
toprağımı eşeliyor
sancılı bekleyişlerin elleri
tanıyorum bu elleri
zamanın durağanlığından gelmiş gibi
dokundukça kanatıyor geçmişi
nasıl dokunursan dokun
lakin
ne
ölüme
ne dirime
üçüncü bir göz değirme…
ve can
servetim olmuş
kara gözlerindeki ressamlar
durmadan seni çiziyorlar
bem
beyaz duvarlara
halicin sularına
bu şehrin altını üstüne getiriyoruz
ve öteki kıyıya varmadan
ölüyor
kolunuza yatırdığım umutlar
hepsi buydu can
birkaç parça kağıt
bir bardak çay
okyanusa açılacak değildik ya…
şimdi
konuşmayan dudaklarınızı
bilinmeyen lisanınızı
kalbimin kapısına asın bayım
ve büyük sesler çıkartarak
kaçın bu yangından
ki
ben bile kurtaramam artık sizi
olmayan aklımın
yangınlarından…
elçin...