10
Yorum
33
Beğeni
5,0
Puan
2095
Okunma
Bazen
gözlerimin yeşilini gölgeleyen
kahveye umuttun
bazen de avuçlarımın arasına saklanan
koca bir çocuktun
ve sen bana lütuftun
hasretin koynuna
mum yakıp
seviştiğimizi ne çabuk unuttun…
sonra
araladım harflerin perdesini
karanlıktı
sana baktım
yıldızlar kadar çoktun
ayın sunağında
örtüsüz
kelimesiz
çırılçıplak masum bir çocuktun
evet ne de çoktun…
hiç bilmesem seni
ve hiç görmemiş olsam
yüreğinin renklerini
kendine sağır topraklarda
kurumuş bir dal olsam mesela
sessiz ormanlarda
ses versem yokluğuna
gülümsese yapraklar
çatırdasa ağaçlar
ve hiç ölüm görmemiş olsa bu topraklar
yine de sever miydin beni...
sarılsan şimdi bana
tıpkı eskisi gibi
tüm coğrafya uyusa kollarında
Mezopotamya ağlasa
yüz sürse
yüzümün kabuk tutmuş yaralarına
oluk oluk aksa
Dicle yağmur toplasa
kirpiğimin bağından
ve aşk ölse
dağılsa su
en narin kıyısından
yırtılsa zaman
yine kelimesiz mi severdin beni
gördüğüm rüyaların adı
aşk olmasa…
yine…
gözlerimi kaçırsam gözlerinden
saçlarımı tarasan mesela
bir eylül sabahında
kasım soyunsa omuzlarımdan
bütün peronlar
hınca hınç ayrılık dolsa
kızım annesini arasa
sisli bir Akdeniz akşamında
aşk ölse
kuşlar yıkasa
bedenimin senli sayfalarını
Eyüp Sultan’da
yine sever miydin beni
aylardan temmuz olsa
biliyorsun sevgili
kırmızı defterimde yanık izi
savaşın ortasında kalmış çocuk gözleri
söylesene
senin gökyüzün ne kadar mavi…
5.0
100% (25)