0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1118
Okunma
Malta adası . .
Papulya sabahın gülümseyen ışığında ,
Pencere kenarından Malta adasını izliyordu .
Bembeyaz kireç evler ,
Dar sokaklar ,
Rangarenk çiçekler ,
İhlamur ağaçlarının kokuları arasında ,
Kuşların ve serçelerin cıvıldayışları . .
Malta’da bir pazar sabahıydı ,
Kilisenin çanları çalınıyordu ,
Aileleriyle birlikte gelen çocuklar ,
Yalnız gelen elleri bastonlu yaşlı dedeler ve nineler . .
Herkesin yüzünde bir tebessüm ,
Ve Mutluluk havası hakimdi .
Çünkü bu küçük şirin bir ada da ,
Dostluk içinde yaşamak ,
Tanrı tarafından bu ada içinde yaşayan insanlara sunulmuş bir nimetti .
Her pazar şükrederek Tanrı’ya ,
Tüm dünyanın da bu şekilde yaşamalarını isiyorlardı .
Papulya sürgünde olmasına rağmen ,
Kendini git gide Maltalı hissetmeye başlamıştı .
Malta, sürgün diyarı Lazona’ya benzeyen bir çok yanı vardı ,
İnsanların gülüşleri ve sevgi göstermeleri ,
Yabancıya kötü gözle değil, iyilikle karşılamaları ,
Ve sahip çıkmaları .
Bir ihtiyacın var mı ? yok mu ?
Sürekli kapına gelip sormaları mesela . .
Doğası gereği yemyeşil oluşu ,
Sabahın erken saatlerinde ,
Dağın boynuna gerdanlık gibi dolanan sis bulutları ,
Dik yokuşlu taşlı ve dar sokakları ,
Ihlamur ağaçlarının kokuları ,
Çeşit çeşit çiçekler Lazona’ya benzetiyordu . .
Ya da kendini böyle kandırarak tatmin etmeye çalışıyordu Papulya .
İçinde ki o özlem ateşini bastırmak ,
Acılarını dindirmek istiyordu .
Ya da tümden her şeyi bir kenara itip ,
Sadece Lazona’da yaşamayı istiyordu . .
Lazona ,
Sabahın ışıklarıyla uyandı Zifona ,
Pencereden dışarıya bakarak ,
Kara gözlerini Lazona’nın dağlarına doğru dikti ,
Sis bulutları dağların boynuna dolanmıştı gene ,
Hava serindi ,
Gri bulutlar Lazona’nın gökyüzünü kaplamıştı .
Uğultu bir sabahtı ,
Sokaklarda kokuşturan çocuklar ,
Arabaların yüksek gürültülü sesleri ,
Dar sokaklarda elinde gügümleriyle dolanan sütçü ,
Vicdanı jilet yemiş gibi haykırıyordu ’Sütçüü’ diye . .
Zifona üstünü giyinerek elini yüzünü yıkadı ,
Saçını geriye doğru yatırarak ,
Siyah beyaz sakalını düzeltti .
Aynada biraz yüzünü izledi ,
Çizgileri ,
Alnında beliren derin çizgileri ,
Gözlerinin karasını izliyordu ,
Derin bir iç çekerek tebessüm etti Zifona sadece . .
Dar sokaklardan geçerek Zifona
Çocukluğunun geçtiği dik yokuşlardan ,
Ermeni ninenin kapısının önüne gelip duraksadı . .
Kapı önünü temizleyen yabancı bir kadın vardı ,
Türkçe konuşuyordu .
Az ileride Rum olan Arkadaşının evleri vardı ,
Babası evlerinin önünde kurşuna dizilmişti .
Annesi ise kendini tavandaki direye asmıştı . .
Şimdi ise harabeye dönmüş halde ,
Yıkık döküktü .
Ahır niyetine kullanılıyordu o ev . .
Zifona bir bir resim çekerek ilerliyordu ,
Kadim diyarını bu halde görmek onu çok üzüyordu . .
Çarşıya doğru yol tuttu Zifona ,
Sevdiği kadının evlerinin önünden geçiyordu . .
Terk edilmiş haldeydi ,
Cam çerçeve kırık haldeydi ,
Kapılar kilitliydi . .
Kırık camdan içeriye doğru boynunu uzattı Zifona ,
Papulya’nın odasını izliyordu . .
Duvarda siyah beyaz resim ,
Papulya’nın uzun şelale saçlı resimi hala duvarda duruyordu ,
Aşk düşüyordu Zifona’nın yüreğine bir kez daha . .
Bir el Zifona’nın omuzlarına dokundu ,
Zifona ağır ağır geriye dönerek Papulya’nın kardeşi Xasan ’dı .
Uzun uzun sarıldılar ,
Hasretlerini giderdiler ,
Doyasıya sarılıp ağlaştılar . .
Bir dağın yamacına çıkarak, çınar ağacına yaslanan Xasan ,
Lazona’yı kısa ve yüzeysel olarak anlatıyordu Zifona’ya ;
Vitrinler ışığına aşık ,
Diline küs ,
Tuluma küs ,
Türk halayına sevdalı bir diyar olduk Zifona .
Oysa dedi Xasan ;
Çocukluğumuzda Lazca , Ermenice , Rumca konuşurduk biz .
Rengarenk arkadaşlarımız komşularımız vardı ,
Sürgüne gönderilmeden önceki günü hatırlıyorum ,
Köy meydanında horon oynuyorduk beraber . .
Sağ ayağımızı toprağa sertçe vurarak ,
Haykırıyorduk . .
Gülüyordukda ,
Horon oynarken mutluluk saçıyorduk etrafımıza .
Karadeniz’in her esintisinde üstüme gelen acı kuşlarının adımlarını hissediyorum . .
Dağların yamaçlarına çıkıp ,
Gökyüzünü kaplayan gri bulutlarının ,
Yaz yağmurlarında ıslanmak vardı . .
Lazca gülmek , Ermenice sevmek , Rumca sarılmak vardı ,
Ellerinde silahlarıyla ,
Köyleri basan postallar ,
Silah dipcikleriyle ,
Çalmasaydı böyle kapıları ..
Ve öldürmeselerdi bizleri Türkçe ,
Sevile bilirdi Türkçe ..
Renas Tutaste