0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1084
Okunma
Masada bir kaç kuru dilim ekmek ,
Tabakta iki üç zeytin
Biraz tere yağı
Ekmeğinin arasına sürüp tere yağını ,
İçine zeytini yerleştirip ,
İki ısırıkla bitiryor, kuru ekmeği.
Garipsedi bir anda Renas ,
Tebessüm ederek gülüyordu
Dirseklerini masanın üstüne koyarak
Bir yandan ağlıyor ,
Bir yandan gülüyordu .
Haline mi ağlıyordu ?
Haline mi gülüyordu ?
Hayır , Hayır .
Haline ağlamıyor , gülmüyordu Renas .
Son derece kendisiyle barışık sanatkardı .
Güler yüzlü ve sevecen
Son derece de saygılı ve fakir sanatkardı .
Halinden memnundu .
Üzülmüyordu ..
Düşlüyordu eski günleri ,
Gülüyordu biraz da .
Taa çocukluğuna varıyordu ,
Anası her seher vaktinde kalkar
Sabah namazını kılar .
Ardından ahıra iner bir iki kova süt sağar ,
Ordanda tandırın başına kurulurdu .
Renas annesinin başına uykulu uykulu giderdi ,
Elleriyle gözlerini ovuşturarak ,
Masumane bir bakışla annesini izlerdi .
Unlu elleriyle Renas’ın ellerinden tutardı annesi ,
Tandır ekmeğini verirdi eline ,
Diğer elinde Ninesinin bostanından arakladığı domatesi .
Koşarak tozlu yollarda
Bir ondan, bir bundan ısırık alarak deli gibi koşuyordu .
Kirli esmer tenine, biraz kilolu olması ayrı bir tatlılık veriyordu .
Yalın ayağındaki terlikleri koştuğunda , kimi zaman ayağından fırlıyordu .
Sönük bir haykırışla ,
Arkadaşlarıyla oyunlar oynardı köyün meydanında .
Bazende bir çeşmenin altına geçer ,
Oğlağını kucağına alıp saatlerce koklayıp, öperdi gözlerinden .
Renas o çocukluğun ,
O yokluğun güzelliklerini yaşamıştı .
Yokluk içindeydi ,
Beş paraları yoktu .
Ama en azından kimseye muhtaç da değildiler .
Her sabah evlerinin altında sıcacık ekmekleri çıkıyordu ,
Bir kaç domates ,
Bir kuru soğan ,
Biraz közlenmiş patates ,
Yeterdi .
Bir de ninesi.
Kürtçe masallar anlattığında
Diyarlardan geçiyordu .
O büyülü sesinin nadaslarına kapılıp ,
Bulutlar üstünde dolaşıyordu .
Korkusuzca kötülüklerle savaşıyordu ,
Rengarenk insan hikayeleriyle ,
Her dilde konuşmak .
Her dilde çocukluk arkadaşları edinip ,
Onlarla gezip dolşamayı istiyordu .
Deli dolu zaman,
Geçen onlarca acılı yıllar . .
Oysa ne kadar mutluydu o insanlar . . . .
Renas fakir bir sanatkardı .
Eserlerini Kürtçe yazarak ,
Kadim diyarında yaşıyan tüm insanlığa armağan ediyordu .
Sürgündeydi ,
Yurdundan uzakta .
Yasaktı yurdu ona ,
Yurdu aşıktı o sanatkara ,
Ama dikenli tellerle örülmüştü etrafı .
Ne zaman özgürlüğe manuş düşler kursa ,
Bir müddet sonra düşleri dikenli tellere takılırdı .
Sol yanı acırdı ,
Sol yanı kanardı her zaman . .
Diyarlar ötesine bir anka kuşunun kanatlarında gidiyordu Renas ,
Öyle bir dil ,
Öyle bir kelimeleri kullanıyordu ki ,
Gümbür gümbür akan bir şelalenin akıntısına kapılıp sürüklenip gidiyordu cümleler .
Doğayla birleşiyordu ruhu ,
Doğayla bütünleşiyordu bedeni .
Göğsünü güneşe doğru gerip ,
Yıldızları gökyüzünü ve ay’ı yudumluyordu .
Mezopotamya’da Gökyüzü kızıl elbiselerini üzerine giyindiğinde ,
Gökyüzü tam karanlığa boğuluverecekten ,
Küçücük ellerini gökyüzüne kaldırıp ,
Yakasından tutardı gecelerin .
Ay gökyüzünün orta yerine ,
Hayatın gıcıldıyan merdivenlerden ağır ağır çıkarken ,
Yıldızlar kollarına girip ,
Karanlık geceleri aydınlatan parıltıları giyiyorlardı üzerlerine .
Yakomozlar ,
Tüm güzellikleriyle ,
Aklını çelmeye çalışan şeytani bir kadın gibi .
Gözlerini kırparak ,
Yatağına almaya çalışan şehvetli bir kadın ,
Tüm eşsizliğiyle yanı başında duruyor.
Renas elleri cebinde kalabalık caddelerde ağır ağır yürüdüğünde ,
Kelimelerle öpüşüyordu ,
Yüreğinde birikmiş destansı sevdalarıyla bir başına ,
Yapa yalnız yürüyordu .
Her gün ,
Her saat ,
Sözcüklerle sevişiyordu sanki .
Bir masaya oturup ,
Kahvesini yudumladığında ,
Kelimeler dudaklarından parmak uçlarına kadar damlıyordu .
Yıldızlar biraz daha yaklaşırdı ,
Ay biraz daha sokulurdu .
Deniz ay’ın şavkıyan ışığıyla durgunlaşmış gibi ,
Dalga sesleri gelmiyor kulağına artık .
Renas çantasından kağıdını kalemini çıkartarak ;
’’ Evlerin ışıkları bir bir sönmekte . .
Tıpkı sönen onlarca insanın hayatı gibi . .
Bir ışıktı insan Kürdistan’da ,
Tek tek o ışıkları söndürdüler .
Özledim sessizliği ,
Silahların sessizliğini ,
Anaların ağlamayışlarını .
Yoruldum ,
Bitkinim .
Hayat olağınca sakinlikle akıyor ,
Zaman su gibi avuçlarımdan akıyor .
Gece, gökyüzü, ay, yıldızlar ve yaşadıklarım
Biraz da sen , içimin ince karanlığı .
Yaşam öykülerim ,
Unuttum yağmurun güzelliğini uzun zamandır .
Haykırıversek sen ben ve biz hep birlikte yaşadıklarımıza.
Yıldızlar en parlak anda kayarmış Ronahi ,
Gökyüzünün bir ucundan diğer ucuna .
Ay daha da sokulurmuş aşksız sevdasız kalmış gariplerin koynuna .
Yıldızlar yurdundan ayrı kalmış gariplerin yüreğine akarmış .
Umutları karanlık altında kalmasın diye .
Duyarız bazen uzaktan bir ses ve haykırış ,
Elleri yumuk yumuk olmuş gülerek kahkaha atıyor ,
Yarı ağlıyor ,
Yarı gülüyor ,
Öyle bir sevinç işte yurduna kavuşmak .’’
Renas Tutaste