2
Yorum
12
Beğeni
5,0
Puan
1294
Okunma

O gün Marmara ölü balık kokuyordu
Zehirli duygular sızmıştı damarlardan
Zift gibi bir şeydi
Siyah,
Yapışkan
Ve asi…
Evet asi bir dalgaydı göğe yükselen
Dokundu bulutların saf beyaz mahremine
O gün kan boşaldı ellerime,
Yüzüme sürdüm…
Sonra ağlamak istedim, ağlayayım dedim, ağlamalıydım
Bir boşluk dilimde, gözlerimde üç nokta
Hayatımın tek taraflı boykotuna yürürken adım adım
Ses tellerimin bağımsızlık ilanıydı
Sükût vaveylasıyla başlayan uzun soluklu yok oluşlarım…
Yalnız kendi dibine sığınan bir mum ışığıydım
Duvarlar yine sessizdi, yine gölgesiz, yine bensiz…
Karanlığın sözü geçiyordu geceye
Gece yorgundu
Gece uykusuz,
Gece harap….
En çok rüyalarımı seviyordum,
Sıkı sıkı sarmalamayı hayatı
Bir tek rüyalarımda mutluydum
Gözlerim dünyaya kapalı…
Bir biblo gibi donuktu çehrem
Televizyon sehpasının yegane süsüydüm
Baktıkça gülümsüyordu insan,
Seviyordu belki, okşuyordu usulca…
Her dokunuşta lanet ediyordum kimsesizliğime
Her bakışta eriyordum için için…
Sonra bir çocuk değdi, koşarken, munzurca…
Ufalandım…
Ve bir daha hiç doğrulamadım…
Dar vakitlerin endamlı gövdesine tutundu
Adını “umut” koyduğum uçurtmam
Dikenli tellerin gazabına uğradıkça alçalıyordu,
Alçaldıkça Marmara açıyordu kucağını
Marmara kirliydi,
Marmara siyah,
Marmara asi…
Çekti aldı çocukluğumu benden,
Girdabına kapıldım, boğuldum
Uçurtmamın ipi kaldı elimde,
Bir daha uçamadım …
Lekeli hayaller biriktirdim ceplerimde,
Demir sopalarla büyüdü çocukluğum…
Sığınacak bir omuz bulamadım belki ama
Ben hep Marmara’nın soğuk nefesinde ağladım
Ben hep kumbaramdaki boş umutlara aldandım…
Seda YÜKLER
5.0
100% (12)