3
Yorum
17
Beğeni
0,0
Puan
1453
Okunma

kapı çalıyor birden… dört kere tık tık tık tık
“geldi” diyorsun geldi… takınarak sevinci
hep aynı bu aralar, alışıyorsun artık
beş değil on beş değil belki doksan beşinci…
gülümsemen eğreti, bakışlarınsa yırtık
biliyorsun affetmez sevda denilen kinci
başın eğik, ruhun kor; yönelirken kapıya
hayalî mahşerinde aşkından kaçıyorsun
alt komşunun kızıymış özlemiş seni güya
yalancı mutluluğun zehrini saçıyorsun
tam da hüzünlerini yaparken zehre katık
kapı çalıyor birden… dört kere tık tık tık tık
pencerende sonbahar… ve yağmur şıp şıp şıp şıp…
gözlerinde bir buğu, “eylüldendir” diyorsun
daha çok ağlıyorsun sağanakla yarışıp
canı cana küstüren hep “gidendir” diyorsun
hüznün, güzün ve sen fırtınaya karışıp
savrulan sarı yaprak, o “kefendir” diyorsun
pencerenden sıyrılıp volta atarken an’da
aşkın çıkmaz yolunda bakıyorsun, yalnızsın
gözlerin kelepçeli anıların ziyanda
şizofren sessizlikte zaman gibi ıssızsın
dönüyorsun kendine efkârınla barışıp…
pencerende sonbahar… ve yağmur şıp şıp şıp şıp…
kalbinde ayaklanma… bin kere tak tak tak tak…
anıların bugünle belli ki savaşıyor
sağın solun uçurum önün arkan da batak
mülteci umutların okyanuslar aşıyor
diyorlar ki huduttan vizesiz geçmek yasak
sonra kör bir kıyıdan dev dalgalar taşıyor
“yasak” diye bir şey yok diye bağırırken sen
tüm kanunlar önünde saygıyla eğiliyor
yapmacık bir itaat, ah ne zavallı bilsen!
saltanatın gecenin buhranını siliyor
mırıldanırken ömre gizlice derken “kaltak!”
kalbinde ayaklanma… bin kere tak tak tak tak…