9
Yorum
16
Beğeni
5,0
Puan
4310
Okunma

Şimdilerde saçım başım kördüğüm,dilimde melez türküler..
(Bu kenti hiç böyle düşünmemiştim oysa..’Anne beni kaç yaşında doğurdun’)
..’ nin Temmuz’un Cumartesi’ye denk gelmesi bir tesadüf
olabilir mi bir düşün..
Neyse,her ne kadar bu son mektubum olsa da ve
her ne kadar dünyayı koşup da gelmiş gibiysem soluk soluğa,
aklımın en fütursuz en sade şekliyle söylemeliyimki
hiçbir şey kalmadı ellerimizde odalar dolusu şiirler ve sürgünlüklerden başka..
İçimde orman sessizliği,duvarda akortsuz gitar,
aklımda,elma şekeri yiyemeden yitirilen aşk,
..... Kutlu olsun.
’Kentinde bıraktığım umutlarım
oraya buraya saçılmış şiirler
yarım kalmış kitaplar
kirpiklerini suya indirmiş bir mevsim
sokakta çocuk sesi
seni beklerken dinlediğim şarkı
Temmuz’un .....’si ağlatsın ikimizi’..
Smirna..
O gecede kızılcık şerbeti rengindeydi kent
durmadan içtim
martılar alabildiğine gökkuşağıydı üstümüzde
ve yüreğimizin en salaş anıydı!
sustum ve bekledim
bozulmasın istedim gıyabında düşlerim
nasılsa alışmıştım hüzünlerin sınırlarına
sonra yalnızca bir cümle söyledin ve biz hep birlikte
şiirler,mektuplar,kent,ve bilge ressam bir şarkıya durduk..
Yoluma devam etmeden bir kaldırıma oturdum..
Düşündüm,düşünürken baharın ilk kelebekleri başımın
üstünde uçuşuyordu..Kelebeklerin tek gün ömürlük
olduğunu hatırlayacak durumda değildim..
Dalgındım..İçimden bir ses en sevdiğim panoma astığım
güleç bir resmin beni çağırmış olabileceğini söyledi..
Bir adette cebimde vardı ve sen bunu bilmiyordun..
Çıkarıp uzun uzun seyrettim..
Parmaklarımı resmin saçlarında gezdirip tekrar cebime koydum.
Kaldırımda bir bahar-bir yaz oturdu görmeliydin..
Gözlerime güverteden yansıyan pırıltıların geldiğini duyumsadım..
Hafifçe doğrulup ayağa kalktım..Yoluma devam ettim..
Dünyanın bütün sokakları aynı şehre çıkıyordu..
Eskiden kimi yolculuklarımda Annemin ’Adresini söyle sana
para göndereyim’sözünü anımsayıp tebessümle yürümeye devam ettim..
Her dakika,her saniye içimizde havalanan kuşlar
sana konsun ki sevmek sonsuz özgürlüğe bir açılımdır..
Konuşmalıydık..Konuşabilmeliydik..
Konuşacak öyle çok şeyimiz vardı ki..
Biliyormusun Gündüzkuşlarını
uçuran da sensin öldüren,yaşatan da..
Ve şimdi sen en mutlu günündesindir ya bugün..
Ve şimdi sen uzun saçlı bir ata bineceksin.Ellerin şimdiden
kadifeyi özlüyor..Biliyorum..Ve sen atın yelesinden tuttukça
orkideler,akasyalar,gelincik çiçekleri açacak rüzgar saçlarında..
Ve sen! ne denirki sana Temmuz’da gözlerini açmışken yaşama..
Ve inanıyorum,kırık bir nar yüreğin..
İstanbul..
Geceydi,püsküllü elbisesiyle gitarını çalan bir güleçyüzlü
annemin sevdiği şarkıyı eşliksiz çalıyordu..
Nasıl eşliksiz çalınabilinirdiki bu şarkı diye düşündüm.
Tuhaf olan o şarkıyı Annemden sonra ilk defa senin
sevdiğini biliyor olmamdı..
Yanına oturdum.Başını hafifçe öne eğip gülümsedi.
Birden durup gitarı bana uzattı,şarkıya devam etmesini
sonrasında bende bir şeyler çalabileceğimi söyledim.
Öyle içten,öyle kırılgandı ki konuşmamaya yeminli gibiydi.
Şarkı bitince ikimizde kalakaldık..Birbirimize bakıyor
fakat hiç konuşmuyorduk..Bir süre sonra konuşmak için
girişimde bulundum..Hiçbir şekilde yanıt alamadım.
Bir türlü iletişim kuramıyorduk.Neden sonra aklıma
konuşamadığı geldi..Bir kaç el hareketiyle iletişime
geçmeye çalıştım.Yine bir sonuç alamamıştım.
Anlaşılan konuşmamayı seçmişti.Çantamdan
kağıt kalem çıkartıp yazmaya başladım.
Kağıda durmaksızın yazdım ve uzattım ona..
Uzun süre kağıda baktı.Kaç defa kalemi almak istedi,
vazgeçti..Sonunda yazmaya başladı.Yazdı konuştu.
Yazdı konuştu.Gitarı çalmayıp ona versem susacaktı
belkide.Tellere yavaşça dokunup adeta konuşmasına
fon yapıyordum..Birden ayağağa kalktı ben dedi
’kaldırımdaki izmariti bile ezmedim,ülkem karanlık,
karanlığın yarasaları üzerimize üzerimize geldikçe
bir şeylerin çiğnenmesi gerçeği kalbimi üzüyor.
Sen hiç özlemin böyle delice özlettiğini düşleyebildin mi’?
Sözcükler bitti..O,bir karanlıktan başka bir karanlığa
doğru yol alırken üzerimde satlerce bir sözün
en naif,en çıldırasıya hasreti rengarenk çadırlardan
süzüle süzüle doluyordu içime.Bulutlar yatağım
olacaktı bu gece..Bir gün sonra yine rastlaşktık.
Ve diğer gün,sonraki günlerdede..
Beni tek atışta nasıl öldürebilirsin ey hayat.Nasıl..
Smirna..
Hayat belkide göç etmekten ibaret’ diyordu
yaşamın ustaları..Her kent biraz umut biraz hüzünse
göç’ü nereye sığdırmalıydım üstelik,kentimden başka
hiç bir yerde hayra yoramamışken benliğimi..
Smirna’ya yatay geçişim bulunduğum tüm
mekanların hiç değişmediğinde dahi,başka dostlara,
başka şartlara,başka düşüncelere,başka sevgilere
akıp gittiğinde,sana dair ayrılıklara alışmak gibi bir
umutsuzluğu da,gelmek öncesi hissettirmesi ne kadar
tesadüf olabilirdiki..
Göğsüme bıraktıklarınla dolaştım durdum
koca kentte..’Gavur’ sularında yıkanmadan gölgem bile üryan..
Kafka’da böylesi bir tehlikeyi gördüğünden,her ne kadar politik
olaylarda olanca cesaretiyle varolsada,yaşamını ve yazdıklarını
gizlemesindeki sır,onun içgüdüsel hislerinin diğerleri tarafından hep
anlaşılamamış olmasında yatar..Kafka’nın toplumsal
soyutlanmasını babasından bilselerde,gerçek,kimselerin
anlamak istemediği içgüdülerinden başkası değildi aslında..
Kafka’nın ’toplumal soyutlanmasına’ öykünmek,nasıl
trajedik duruyorsa zihnimde,bir kez daha söylemeliyimki
benden kocaman bir kompozisyon yarattın ey hayat..
Seni anarşistçe,seni yenilgisi baştan belli platonik aşkla seviyorum saydamsu
seni sınırsız mekan!
bütün dekorlar senin ışığını görünür kılıyor Temmuz’da
sen hangi güneş,hangi devrim böyle
kadraja siluetin düşüyor
gör bak kimler var kimler yok arka mahalleden..
(Beni alt yazılı bir filmin kalıbına dök usta
şerit döndükçe cümlelerimiz sabitlensin
durdukça olgunlaşsın uyurgezer sevgim)
Bitti..
Temmuz 12.2013.
Temmuz çiçeğini bilirsin
oda seni bilir
istedimki
biz seninle bu mevsim
sabah şarkıları söyleyelim
senin saçlarında bir tutam Temmuz çiçeği
sonra
bitmeyen düşler kuralım
sonra
sen suya eğilsen
ben ateşe
ateş sana gülümsese
su bana
sonra bir ışık görünse
sonra!
daha ötesi var mı
durma’
şimdi dökebilirsin ceplerinde sakladığın yağmurlarını
’Sussan içinde bir şeyler ayaklanır
Konuşsan gün rengine kavuşmadan dayanırlar kapına
Hani zeytinler açardı’?
Hani hiç değilse trajedisine aynı sofrada bağdaş kuracaktık
Yazılmamış şarkıların notalarına dokunmayan kim?
Ben mi bozdum gitarın akortunu’?
Yalnızca bir sorudan ibaretti yazdıklarım
Bir düşü çoğaltmak uzun boylu mu olur kimi zaman?
Adını özentiyle kurdum
Yanılsama bunun neresinde
Gidilmesi kolay
çarpıp kapıyı çıktığın zor bir düşü deniyorum gövdemde
nemli bulutların dolması neyse de gözlerime,
uzak iklimlere ıssız,sessiz ve yalnız çoğalmak
berbat bir gerçeğe dönüşüyor
her zamanki ses yeniden yeniden fısıldıyır kulaklarıma
bana diyor ki
çiçeklerle çocuklarla avun
oysa bilmiyor
göğüne yakın bir tek el değmemiş
Cumartesi’den başka bir şeyin kalmadığını
güneşi batıran sabırdan ha gayret diren!!
kaşı gözü sevilesi direniş
gelde teğet geç şiir sevdiren hüzünlere
eskiden olsa boynundan öpmeler yazardım
nedensiz yolculuklarım çoktu o sıralar
neyse
çayın altını kısıyorum,bir şarkıyı demliyorum
Çiçeklenmiş dallar uzattım sana
kocaman kanatlarıyla serçeler uçurdum
göresin sevesin diye
-Bu gece her taşın altından bir şiir çıksın istiyorum-
başımı uzattığım pencerenin önünden
gözleri dehşet çağrışımlarla yüklü insanlar geçiyor
dışarı çıksam ihanet etmiş olur muyum bazı şeylere’?
omzumdan tutun beni kırılgan harflerim
rengarenk bir sokaktan bir tünele gireceğim şimdi
bir plağın bozulan kısmı durmadan çalıyor odada
bırak dinlesin diyorum içimizdeki yabancılar
hatta,umurunda olmadıklarımıza da gelsin
-Ben eksildim,kent çoğaldı,kent eksildi ben çoğaldım
ne diye çıktım ki asma yaprağının gölgesinden!-
5.0
100% (14)