6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1030
Okunma
Yüzyıllarca kaval sesiyle uyanan
Gün, kaçırdı uykusunu nefesinde güllerin
Gizli bir umutla taşıdığımız
İçimde uzak baharların özlemi
Ne çok yabancıydınız, ne çok yaralı
İçince geceyi, tuzla buz olan çorbada bıraktık
Dağ kokusunu, menekşeyi, her şeyi
Ah! Neydi o günler, neydi!
Şimdi bir kaşıksınız, vitrinden anılarla
Sessiniz, şimşirden hayallere terk edilmiş.
Yankılanırken bir dağdan bir dağa sesimiz
Koşuyordu uçurumlardan kırların gülüşü
Oynaktı sazlar, rüzgâr delişmen
Seyrinde kör kuyulara taşlar fırlattığımız
Yüzlerce ışıklı balon, gökyüzüne eşti.
Kaç düş batırdık karlı çatısında saplantıların
Yetmedi gücümüz, dağıldık düş misali.
Kimi yuvasını arayan kuş olduk.
Kimi tan, silindi aksayan günün gözlerinde
Silindi iki seher arası zaman
Bağdaş kurmalar, sonlamalar
Ve yüreğimde kanayan göç tutkusu
Yarı çılgın, sağır sesleri serap gibi gecenin
Çiğdem zamanıydı karınca yuvalarına yürüyen
Güneşi sırtında taşırken çocukluğumuz
Sanki hiç yoktunuz, var olmadınız hiç
İçimde yağmalanmış rüyaların özlemi
Bir çığdan bir çığa geçer gibi
Hangi güle saklanmışsa sevgiler, hangi dala
Koparalım ocağından, dağılsın bütün dünyaya.
Hüzün çalmadan kapımızı, gün aksamadan…