YÜZÜ EYLÜL ADAMLARYanağı sarı boyalı eylül Yürüdü yorgun adımlarla, yorgun yüzüyle El yakan vitrinde yüzlerce göz, Kayıp gitti isimsiz bulutlar bırakarak ardında. Yarasalar özgürdü kendi yalnızlığında. Gökyüzü yıldız yıldız Mendirekte karabasan hıçkırıklar Havayı ateşleyen gol sevinçleri Lodosu tersine çevirdi zifiri karanlıkta. Deniz yırtıldı ağ gezgini adamların elinde. Ağlar, titreşim rüzgârı Sakağı yüzlü uykuydu umut. Sevgiden, coşkudan uzak Demlendi kumrular gibi ıssızlığında iskelenin Zaman kıt, aşk göçebe çocuk şarkısı Yaşam çizgisinde, yanık kokular arasında En ilkel gülüşünü sergiledi ay rıhtımda Saklayıp büyüttü Züleyha’nın aşkını bir mavi peri. Suya yansıyan böğürtlen dalında Bir yakadan öbür yakaya Yusuf’un çiçeğini taşıdı teni fosforlu adam Bir de umarsızlığın ölü bedenini tan vakti Onlar ellerine is bulaşmış, Göğsünde gecenin hırçın dalgasını taşıyan Günü ölü yaşayan sahnedeki hayatlar Geceyi doğuş bilip, Sınır tanımayan, evsiz, yurtsuz insanlar Asılı tutsaktırlar Paşa kapısında. Kimi sur dibinde, balıkçı meyhanesinde kimi Sersefil harcadılar gökyüzünü. Düşünceli bir sessizlik içinde Aylak dolaştılar yıldızları unutup Çöktüler sonra telefon kulübesine. Yolunu kaybetmiş, kararsız uçurtma gibi Ak kâğıtlara kara leke bırakarak Rüzgâr neden esmesin gönlünce şimdi? Yağmur neden yağmasın adsız öyküler üstüne? Ne düşünecek, ne bir laf edecek vakit var Bırakın acılarını yıkasın sular |