9
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
2634
Okunma
Siyah beyaz resimlerde boğuluyor ellerim.
Sayfalardan kaçmış adsız bir resim
Ruhum uzaklarda kayıp albümler gibi
Nasıl soluk, nasıl ben anlatamam.
Şimdi hayal meyal hatırladığım
Demirleri paslı, grisi yitik bir kümesin önünde
Sonsuzluğa yazdırmak için adımızı
Poz vermişiz üç kafadar omuz omuza.
Ah! Hangi limanda ineceğini bilmeyen,
Durdurulması zor bir yelkenliydik bir zamanlar.
Ödevlere yan çizer, ağlanacak yerde gülerdik.
İşte o heyecanla buluşacaktık kırkıncı kez.
Ama ben alabora olmuş, aksi yönde çıkmıştım yolculuğa.
Takılıp kalıyordum halkasına düğün çiçeklerinin.
Okşar gibiyken yayla gülleri gözlerimi
Hiçbir dalın yeşermediği, uçsuz bucaksız
Geniş ovalardan dar sokaklara…
Ussumda yarattığım zaman çıkmazında
Resimdeki ben oluyordum, anılarla ağarırken gün.
Ninemin ortadan aldığı kahve fincanı gibi kırık gölgelerle
Ortasında kalmıştım bu soluk fotoğrafın.
Ardından gülümsediğim ama hiç inanmadığım
Birkaç yoksul mirasından arta kalan ninemin hayal ürünleri
Ve inancını yitirmediği zenginlik düşleriyle
Ağır çekim yorgunluklarla geçiyoruz hüzünlerden.
Dokunduğum her şey, tuttuğum her şey anız yanığı
Büyüsünü yitiriyor Çal dağında ovalar.
Haymana kara bakıyor, Cihanbeyli kapkara.
Bir hoşaf çek diyor mola sırası garson, salata resto!
Bozkırlarda, tek bir ağaç gölgesinden uzakta
Ortalıkta dolanıp duran bir hantal kedi
Ve pırasa bıyıklı, pıtır pıtır böcekler
Harekete geçiriyor avare ellerimizi.
Tarlalar, karga sürüsü ve korkuluklar
Ve giderek korkutan obrukların eteğinde
Biliyorum, çınlatılıyor kulaklarım kırk bin kere.
Yüreğim o buluşmada, ayaklarım acemi kaldırımda
Yeni sayfalar açıyorum isteksizce, yeni bir imajla
Bir gelin, bir düğün arasında
Resimler siyah beyaz, puntolar hasret kadar büyüyor.
5.0
100% (9)