7
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
1618
Okunma

sakin bir limandan
demir alıyorum yavaşca
içimde nereye ait olduğunu bilememenin
şaşırmış kalp atımları
her bir yıl için yıkanıp asılmış yıldızların
arasında dolaşıyor bundan sonralar
bundan öncekilerin
sorgusundan muaf
bugüne umarsız
sonunu hiçte merak etmeden
aldırışsız yürüyorum ne garip...
aynı umarsızlıkla karşılıyor beni istanbul
yine o kaderci sokaklar
kırmızı rujlu tranvayların
alaycı kahkahaları
milyonlarca insandan bir insan
milyonlarca günden herhangi bir günde
hiç bir yere ait olmayan
göçebe bir kuş
herkese açık bir kapıdan merhabasız girmek
gece yere düşen metal tınısı kadar sıradan
deniz eşlik ediyor bu sakin yüzleşmeye
kıyıya sürükleyip her bir hatırayı
ayaklarımın dibine bırakıyor dalgalar
ne üstüne basasım var
ne kaldırıp alasım
sadece ’bu ben miyim? ’ dedirten
artık kimsesiz bir karenin içinde
belli belirsiz bir siluet
sonra aceleyle geçilen
bir sonraki sayfa...
bu masada
ve bu kıyıda
içimden büyük şehir zincirlerinin
paslı yorgunluğunu koparıp atarak
indiriyorum sırtımdan tüm aidiyetleri
bir akşam gemisi yanaşıyor sessizce
yıkılan bir kentin
en serseri
en kızıl
en sevdalı akşamına...
bir mavi yolcuyum artık
akşam telaşında
dudağımda s/ağır bir veda
hayatı dinliyorum
gülle diken arasında
’Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere Konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
Dünle beraber Gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa Düne ait
Şimdi yeni bir gün
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım...’
Mevlana
5.0
100% (11)