7
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1893
Okunma

kanatlarını çırpardı asi rüzgâra beyaz melek
yangına su, yoksula katık, gecesi gündüzüne karışık
yılmak yoktu hiç alfabesinde, yaşam mücadelesi felsefesinde
her nefes binlerce umuda ray olmuş çekilen emek.
altın harflerle yazdırsa da adını Hipokrat’a
sızardı yırtık ayakkabısının deliğinden insanlık
kurda kuşa yem olmak zamanı garibanlık
yıllar takasa girmiş ömrün maratonuna
engelliye takıldı şuh gülüşlü hasret
yıldırım çarptı gençliğime, savruldum bir iklimden diğerine
belleğimde hanidir uçuşan beyaz kanatlı bir melek.
arsızca tozlu yolları kat ederken yorgun ayaklarım
ahşap binada süzüldü gökyüzüne mavi bulutlar
sihirbazın asası düştü sanki beynime
kırk yerinden vuruldu vicdanım
kanadı damarlarım.
kulaç attım nefesinim son demine fırlayıp tahta merdivenlere
canhıraş titriyordu bedenimin son azasına kadar
inliyorlardı onlarda unutulmuş gibi yaralı yürekleri en derinden
kalbim çıkacak gibi atarken yerli yerinden
yutkundum, ışık arayan gözlerim doldu geçmişin izinden
pamuk tarlasına yol yol izler taşırken nurlu çehresi
sönmüş köz misali bakıyordu gözleri
aşinalık sezdiği belliydi yüreğinden
altında çocuk bezi, belden aşağısı üryan
üşüyordu ama sadece yüreği
solgun ellerinde çizili kalmıştı alın yazısı gibi damarları
her biri çektiği yalnızlığın
kıvrımlı izi.
ve
yüreğimdeki sızı isyan etmemek için yalvarırken Rabbine
kapıdaki isme takılı kaldı duygularım
“darülaceze”
kimsesizlerin sığınma evi
oysa!
dizi dizi selviler bahçesinde boy verdi
virane bedeni
boş tuval gibi bekliyordu kaybettiği renkleri
kapıda bekleyen şişko göbekli
düşürdü omuzlarından başını bir karış oldu toprağa
iç geçirdi yılların kocamış yaşlı çınarına
hey gidi hey!...
bir zamanlar ünlü bir…….!
Ümmü AŞCI