24
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
2943
Okunma


Ölmüşüm gibi davran;
Mesela, bir halk ozanının cenaze alayı
geçerken
taşranın dar topraklarından;
Köylünün dizinde dövülen siyah yası
Saçlarıma benzetip,
Kopuzunda sağular yak ardımdan.
Ya da hiç olmadı, gölgemi gördüğün an
Güneş batıncaya dek
Arap kızı misalî bakmayıver
perde aralığından.
Kapı eşiğindeki çingene seslenmişti
avucumdaki
aşkın izdüşümünü;
Turkuaz, eflatun, mor…
Ayrılıklar görmüştü; kuru. Kuru olduğu için
renk kundaklar
gök kuşaklarından.
Fakat hangi ayrılık kaçabilirdi ki
siyah-beyaz yazgısından?
Dağların eteğinde ilkelce yaşadığımız aşka
şahitlik eden
kuzuların şarkısını;
sessizlikten gelen travmatik
bir rüya san.
Başka bir deyişle; beni hatırladığın an
hep
ölmüşüm gibi davran.
Öyle yağmurlar dökülecek ki yanaklarına;
Erken gelen bir sonbaharı
hatırlayacaksın.
Kamelyanın yaprakları bile solmadan daha
Soldurduğun kadının
Darağacı çöplüğüne malzeme oluşuna
Sen-
tanık olacaksın.
Ve ne zaman sürsen ayaklarını tren istasyonuna;
Baktığında el sallayan analara,
Benzeteceksin onları;
Ellerimi aşk hapishanesinden kurtaran
af yasasına.
Bir yerlerde, bir vakit, akciğerim soluk sunacak
olsa da yaşamın ağzına
Ben hiç
yaşamamışım gibi davran
neş’eli anılarımız, kapını zorladığında.
Düşün ki;
Aşk kalmamıştı
aşık olma sırası bize geldiğinde.
Düşün ki;
Aşk bize satılamayacak kadar pahalı,
Biz onu
satın alamayacak iki yürek;
defoluduydu yazgısı.
Ve düşün ki;
Dudak dudağa yazdığımız her şiir,
nefes kaybı yaşadığımız
her gece,
Ve aşırı dozda Tanrılaşmak gibi
her ağlayışımız
gözgöze,
Trajikomik bir filmdi; rekor kırmıştı gişende.
Bir yerde, bir zaman
Ben
çoktan ölmüşüm gibi davran.
Yapabildiğim en iyi şey bu zîra;
Sen akıp giderken
benden sonra
öteki kadının damarlarından.
5.0
100% (15)