1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2494
Okunma

Kentimin sınır kapısını yüzüme çekip
gittiğin günden beri;
Günlerimin veliahtları
Sensizlik derece ateşle
Yatakta; pek bir hastalıklı.
Doğa kanunlarına aykırı bir hâl var gidişinle;
Çürümeye başlarken dumanlar
Bacası fakir evlerde
Bir dişi yalnızlığım bocanıyor
çingene kadınların mahremiyetine.
Materyalizme aykırı bir hâl var gidişinle;
Göğümün yüzü utancından kızıl;
Meraklıyım;
Hangi solucana ilan-ı aşk etti
paranormal bir kelimeyle?
Ve hatırımda hala o gece…
Sen buruşuk veda fermanını okumadan evvel;
Karanlıkla boy ölçüşen sokak lambaları
Ayrılığımızı ışıldatmak istedikçe
Biz nasıl da kararıp üşüdük;
Asıl annemizin bir yabancı olduğunu öğrenmişçesine…
Ve ardından
Avuçlarıma sıkıştırdığın bu ölü düş
Bir daha asla bulamadı şehrimde
Huzurla uyuyabileceği bir mezar
kendine.
Ve hiçbir şiirin gururu incinmemişti böyle
Sırtın bana dönük;
Közüme sadaka;
Saç tellerin elimde tek kalanımken
Yüreğimi toplama işleminde…
Kentimin surlarını yıkıp geçtiğin
günden beri;
Yanarsokak patlamaları vebasına
yakalandı
Nefesi eksik;
Sureti çelimsiz her bir yaşam sevincim.
Çaresizliğimdi;
Bir balık gibi yüzen denizlerde.
Cesedimdi;
Fırınlardan henüz çıkan, sıcak ve taze.
Nasıl da benziyordu korkum!
Havva’nın şakağına tetik dayadığı
cenininkine!
Üzerinde yürüdüğün her patikam
Dokunuşunla altına dönüşen her bir zerrem
Kahkaha atmayı sürdürürken
Ölüşümün sirkinde
Nasıl toprak altına gömülürdü bu kent
Bir beşerin “ol!” emri ile?
Küskündür artık dinsiz dualarım
Tanrı’nın camî ve kiliselerine…
Düşünüyorum;
Vardan nasıl yok olabilirim
Sensizliğin bu başka bir biçiminde…
Mızraklar kanatırken irislerimi
Durma sakın sevgilim!
Yak beni kuru bir ot gibi!
Yok et bu şehri
Daha önce hiç var olmamış gibi!
Dinsin artık
Sodom ve Gomore’min zaptedilmez çilesi…