5
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1733
Okunma

geçici olarak asma beni
kalıcı ölüm
boynumun izi kalsın ellerinde
yüreğinin ipinde
sana bir gün seslenirsem gelme
ezik çağrıların ne önemi var
bir kez gölge düstü yollarımıza
çekiştirmenin ne anlamı var
Çorak topraklarında her hangi bir ülkenin
beyaz
Bir zambak
Gibi açılmak için
Göç ettim Anadoluya
Kendimi fırlattım pencereden dışarı
Sormadım paçavralarıma adresi
Hayat yaldır yaldır gözlerinde
Kurak canik dağları madenim
Sevdalar yatar isimsiz dibinde
Ve ekmek
Sarı renklidir burda
Ne beyaz kadar günahsız
nede kehribar suratlı
nede fırınlarda
hatta mezarlarında dahi
rahat bırakmaz adet
ve din
ve devlet
ve hemde namus
koyu renklidir burda
olgunlaşmadan savaşa gider yiğitlerim
toplar onları birer birer toprak
ne kadar kıskançtır burda
ovalar vardır burda deniz deniz
ve hemde karadeniz
bilmez çocuklarımız
sabah okula 5 kilometre yolda
çorak tarlada
ayaklarına yapışır meret
akşam analar koyulur yola
ışıksız lambasız
köpekler her kapıda
yılanlar incir dalında
kar bizim burada
evin içine yağar
yağmur yanaklarımda büyür
haksızlık? Evet diz boyu burda
ama satmadık
dağlara çıkmadık asla
çocukları rehin verdik öğretmenlere
vatana hediye
Bitek topraklarına
Arı
Gibi saçılmak
Deniz’de
Yusuf
Ateste
Hüseyin burda
Bilerek
İsteyerek
Planlayarak
Ya da
Doğruyu yanlış anlayarak
Karıncayı bile incitmeyerek
Bu böyle sevmek
Ve kurban olmak
Mayamızda
Her yeri karanfil kanıyla sulanan
Her koyağında çoban ateşleri yanan
Yurt topraklarından
Talanlara çağrıranların
Ve siyaset gecelerinde
Baykuş yuvasından bağıranların
Divanlarında yargılanların
ve ekmek kavgasında
Güneşe koşarken kargılananlar
Divan başında bir paşa
Elinde “Yargıç” saydıkları yalıtkan bir maşa
Namlunun ucunda hukuksuz yasa
Kanlı ayaklarına serenlerce
Kırıldı kalemlerim
Tam tamına bin yıllık
Ölüm kusan bin tank namlusu
Yani
Adalet maskesinin gizeminde
Oynak bir zeminde
Deve kiniyle kalkan
bin güdümlü el
Tel tel
Ecel günlüğü tutarak
asırlık anaların gözyaşlarını
Kördüğüm hınçlarda unutarak
Ve linç naraları atarak
Kefen biçti yurt sevdasına
Mayıs sabahının
İlk ışıkları
Uyuyan topraklara değmeden
Cellâtlarının yüreklerinden
Kinlere belenmiş korkularını
Ve korkularının lağım kokan tortularını
Yağlı urganın ilmeğinden
baldıran bir umutla bakan gözleriyle
Ve Yurt sevdasıyla yoğrulmuş
Yiğitlik simgesi özleriyle
Salyalı dudakların kanlı çanağına sağdılar
Darağacının altındaki
Utanç sehpasından
Yıldızlara ağdılar
Yurt sevdasını
Anadolu’nun
Dopdolu memelerinden
Apak süt misali sağacaklar göğsümüze
Ve ekin tarlasında birer fidan
Yaşamın en acımasızlığında
En zorluğunda
küçük bir hoş geldindi acı çaylar
Düşünmedi yürek akıyordu akarsularınca
Çağlıyordu çağlayanlarınca
Sevdalı düşünceler öylesi zorbaydı ki
Pir Sultanı astırandan daha uzun boylu
Zalim Bolu Beyinden daha uzun kollu…
Öylesine zorba
Sevda demoklesin kılıcınca
Sevda katilince gülermiş
Çığlıklarda
mavileşince dolunay
yeter
bu saçmalık...
ben öldürmedim filistinli çocuğu
ben vurmadım denizlerin yeşilini
niye kan kızılına bulandı ki?
_______________________yüreğin
ben vurmadım beni vurdular oysa
gövdemde buldum kurşunların ağırlığını
yoruldu nefesimde
ve kan tuttu çığlıklarımı
_____söylemedim
sözü de vurdular
sen
evet sen
konuşsana;
kim vurdu?
kim vurdu uçan kuşu
Allah aşkına söyleyin
kim kurdu bu düzeni...
Yaşamak bir borç gibi asılı böğrüme
ölecek yer bulamıyorum
Karanfil gibi kasıla kasıla
Açacak yer bulamıyorum
ölmekmi zor yaşamakmı
Akşamlar her sabah göğü basalı
Gecenin eteklerine tünemez gönül
Göklerin uykularımı böyle basalı
Ölen öldü, kalanlar muzdarip
Gök kubbede hor görülen bir cemaatiz artık
5.0
100% (2)