5
Yorum
0
Beğeni
5,0
Puan
1197
Okunma

Söylenmemiş sözler olurdu bazen
edilmemiş küfür kırpıntıları
inadına ruhsuzluğa tapınırdı bir deli gönül
oysa kaç vakit süpürürdü inancın doruğunu
kimseler bilmez ve habersiz olurdu ruh ölümleri
aşkın ve korkunun tünelinden geçerken
ellerime çığlık çaputları bağlayan ben
tuz doğuran omuzlarında ölmek istedim
bıçak bile ant içmişken tenimi kanatmamaya
sararan kucak dolusu çiçeklerime kuşlar dadandı
kırıp geçirdiler misk dağıtan ellerimi
uyurdu su/ uyurdu gözlerinde esrik zaman
bir kuşluk senfonisiyken yüzündeki milat
içimde hangi yaraya söz etsem
çıban ağzına oturmuş mermiler dil uzatır
sesimin titreyen yalnızlığına...
sağanağımdır dudağında birikmiş sözcükler
tutanağımdır kimsesizliğime biçilmiş bugünüm
yarınım yeşil bir çekirge çırpınışı
ve acının öteki adında sefil kalmış
örgütlü yaşantılarım
...
söz bazen esaret
bazen içi boş bir umut
ve herkesin farklı anlamlar yüklediği
en eski anlatıdır aşk
yaşadığımıza pişmanızdır lâkin
söylediğimizle kalırız bazen
göğsümüzde ölürken sevgili...
hatıralar ne kadar da beceriksiz
ve ne kadar da eseflidir unutmak adına
‘sen dili’yle söylenirken içimdeki ‘ben dili’
izlerini siliyoruz yavaş ve acımasız
aramızdaki aşk dillerinin…
yazık ki birlikte yaptığımız en son şeydir bu
ve en acı hatıra yaşanmıştır artık…
Nevzat KONŞER
Temmuz 09
5.0
100% (5)