38
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
3424
Okunma


“simsiyah bir sayfada terk edilmiş yazıyla;
duyma görme ve bilme;
bırak yâkub ağlasın yitiğine...”
gülizâr doğduğun gün doru atlar ve taylar
çekti dizginlerini tevcih bir temâşayla
gülşenî gökkuşağı ve kokuna râm rüzgâr
kor yeleler savurdu hayâlifener muhit
ve mûstebat hayâller dolduran dolunayla
mısır’a adın düştü yemyeşil nil’e tevhit / Yâ Hamîd
galibarda tebessüm kadife tenli üç dal
ve bir kökboyasıyla cilvelendi zemherî
apçın süzülüşlerde paganca yüklü sandal
soydu yüzsüzlüğünü yalım çaldı tümülüs
gözyaşı şişeleri tembihledi mahşeri
‘doğrul ey iksir-i aşk milâttır bu teneffüs’ / Yâ Kuddûs
eyyâm-ı bahur bağır kan-ter içinde geliş
levh-i mahfuz’da levha gidişlerin sedâsı
gülizâr doğduğun gün nur çöllerde serzeniş
ve cevşen dilli zırhtı bedenleştiğin akik
rintçe teşbihlerde hûş şiirlerin gedâsı
duy heceyi aşk bastı mısrayı esrimişlik / Yâ Melik
tespih tespih voltalar ve harcıâlem şafak
bambaşka musikîyle ayaz durdu hanende
felfelek kanatta ar yasemen düşlü duvak
tunç dağlara sığındı kutsallığıyla gûman
sağbeğeni nevrinle dokunduğun çimende
toprağa rahmet ağdı karlı dağlara duman / Yâ Rahmân
çalapaça uykular ve günle gülbin turaç
çakılı ayrıkotu çakalboğan süngüsü
tam da sırrına yakın tutulu kaldı miraç
burak sırtında ledûn hurufta ilm-î cifir
ve tarla kuşlarından kalan semâh döngüsü
çırpındı muştu muştu ardına düşen sefir / Yâ Âhir
gülizâr doğduğun gün güveykandili avaz
ve devetabanı hırs çapaklandı semâya
kanatları gümüşî öyküleri bembeyaz
yusufçuklar gölleri sardı şaşkın ve nevmit
icmâlinin şanında kök tuttu edep hayâ
ey can tutulmasında tutunulan son ûmit / Yâ Mecîd
agarta kandilleri ve yerçekimi sedef
soysuz tamtamlarına gizledi gizemini
hakkısükût ahvâlin odağında her hedef
aşikâr bir ihsâna omuz diredi mil mil
gökle mülâki doğum sallayınca zemini
nihâvent çamçaklara çekildi hecr-i cemil / Yâ Celîl
nefşele adımlarda göz kamaştıran günâh
âmâ yakamozlara zincirledi ruhunu
gülizâr doğduğun gün rüzgârgülü simsiyah
dalgalara yaslandı gövdesi ile bîtap
ve ergen utancında çekti nefs-i şuhunu
ey yevm-i nüşurda hep açık verilen hesap / Yâ Vehhâb
yanardağ kıvılcımı misâli hâb-ı nuşîn
rahşende suretini savurdu gökyüzüne
bilinen pâyelerden güne haşin mi haşin
seslenişler yayıldı ırgalandı nevresim
babil’in asmaları baskın kaldı közüne
anaç taneler kadar hisli sessiz ve yetim / Yâ Mukaddim
akîl debelenmeler ve söze çarpan haras
taç mahal mermeriyle ördü aşk sarayını
zümrüt işlemelerden göğsüne kalan miras
bâki terennümlere güncel pervadan tehir
ve bir bağbozumunda çözdürdü hamayını
dizleri parkelenmiş nazı lavanta şehir / Yâ Kâdir
gülizâr doğduğun gün abada cem bir bahar
en şehnâz urbasıyla dokundu agâhlara
börtü böcek uyandı ipek bir atlas kadar
gayr-i makûl neşeyle diş dişe şerit şerit
süründü sürgünlüğü yaban otlar âhlara
ve masmavi peyâmlar sarındı zahm-i vakit / Yâ Muksit
fiyakalı mâtemler tutanağında ahvâl
kopardı attı mesmûn buda heykelleri’ni
ve mercan kesiğinde taş kesen lisân-ı hâl
binlerce tomurcuğu avuçladı tertemiz
tibet güzelliğinle tütsüledi ferini
ey bâkir visâliyle alınyazısında giz / Yâ Hafîz
kahve altı yalın kat su tadımlığı tefriş
leyl-î mat’ûnda boğuk ve batık mu kıtası
gülizâr doğduğun gün cehle bilge bir deyiş
ve bâki anlatıydı nergislerdeki gurur
düşüverdi sîretten ölümün râbıtası
titretince zehrleri bağlarda meşrîk-i nur / Yâ Şekûr
müstemleke ziyâda yarı aydın sağanak
ve cemre velvelesi kademrân sebeplerde
yârân-ı aşk şahâne ve meşk çalgı çağanak
çemredi paçasını kahrında yâd-i hazin
katmer katmer sis ile güldü verâ-i perde
her şey görünür oldu eridi sim û zerrin / Yâ Mü’min
rakkâse kıvrağında bulutlar ve bir sarkaç
uzandı heyecanla iki koldan basra’ya
sümer tabletleri ki volkan göğsüne muhtaç
tufanlarla ağladı çöle mahkûm nehabir
ve seninle süslendi ar çatlatan meraya
ey vücûd-û hislere düşen sîtte-i sevir / Yâ Muktedir
gülizâr doğduğun gün o vakûr hâlet-i nez
pişmanlık dergâhına düğümledi terini
ve maya takvimi’nin son günü kadar kamez
yazımlara sığındı hokka kalem ve divit
ey dağcıl isyanların dağ çiçeği merini
böyle mi sert olurdu hazlar böyle mi şedit / Yâ Mâcid
şambala uykusunda sınandı cümle asyaf
ve ağustos büyüttü zodyak’ın kor ağuşu
ateş böceklerinde nihâyet ki dilşikaf
karıncalar boğdurdu dik yamacıyla cebel
ey kaçak şakakların kıpkırmızı koğuşu
ay niyâzlar hakkına güller seninle güzel / Yâ Evvel
mühevânda yitirdi hakk-i mührünü efsah
fekk-i mührün tutsağı rabiyeler utandı
gülizâr doğduğun gün vahalar sabah sabah
otacı seyyâhların müjdesiyle coştular
ilm-i kimya aşikâr bozuldu ervâh andı
o cemâl-i nuruna durdu revnâk-ı bahar / Yâ Gaffâr
tekil yaratılışta çoğul söylencelerin
inkâr dalgası sustu bir şâhı-zâd damarda
envâi zandan sanık gök yaralardan rehin
gayyalara sağıldı dönüşsüz santim santim
nâme-i sitâreler mühürlendi zuhurda
ey yanakları elâm kaşları âh-ı kâtim / Yâ Halîm
tanrılarına yandı yalnız kalan olimpus
en bıçkın söylemlere büründü adakları
tapınaklara sinen saçı gölgeli kabûs
asrın ihtişamıyla soldu ibrete dair
ve taşa çiviledi kurumuş dudakları
gürbüz savaşçıları eskiten şerefzahir / Yâ Zâhir
gülizâr doğduğun gün bağıl mazilerde ar
râh-ı rahman emzirdi kantaron çiçeğine
sabır taşı öğüten uçsuz bucaksız kırlar
buzul hınçlara inat doludizgin ve mümbit
haykırdı geçmişini ferâh geleceğine
ahvâl-i izzetlerin hazzında beyit beyit / Yâ Kâbid
canlı canlı yerinden söktürülen mitlerden
ispanyol naraları kaldı kâşifler üstü
deniz aşırı düşler vârisi ümitlerden
utanca demirledi çağ gerisi bir keşif
aztek el yazmaları alfabesine küstü
ey efdâl alfabede dik duran kâdim elif / Yâ Latîf
samanyolu kıyâmda kâinat ki dil-ferâh
vav bükümü inşirâh bir nebula tozunda
hücre hücre âlemi kaplarken nâr-ı sarah
elest’e sâdık kalmak meftûniyet işidir
doksandokuz ad zikri dokuzun dokuzu’nda
doğduğun gün gülizâr aşkın dirilişidir / Yâ Habîr
yirmiikimartikibindokuz-tarsus
hakan ilhan kurt
.
5.0
100% (2)