5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
731
Okunma
getir desem aşklarımı bir vakit
uzanıp yattığın eylül ağacına sor desem
hangi alışılmamış acıyı kapatabilir
kara bir ten gibi öğütebilir bir yarayı
küçük bir ormanın gölgesi
saçları dağınık vakitlerde geldiler
seviştiğim bütün kadınlar
ana rahmindeki gibi değilken yaşam
ve yaşamazken bir minarenin kıblesini
geldiler azgın bir terazi burcuna özlemli
kefesinde tartılan bir bakkal pirinci gibi
tanelerini saymaya bile vakit bırakmadılar
nefesimde buldular hokkabaz öpücükleri
bilinci dağınık bir deli adamken dünyamda
dünyamda yokken sebebi bir sonucun
sonuçlarını yaşamayı seven iktidar ellerimde
sarı saçlarını beline değdiren kadınların
geçmişlerine astar diye çekip camdaki perdeyi
dudaklarına kumral bir öpücük olmayı sevdim
sevdim akşamları bir bedene cunta olmayı
ve soğuk içmeyi rakının şahını padişah döşeklerinde
köçeklerini kaldırıp oynatarak acem işi kilimde
yaldızlı aynalarda kendimi büyütmeyi sevdim
dilimde azabımı dağıtamayan meyleri kussam
sussam yine ansızın eski kimliğimin gölgesinde
gölgesinde ışımayan güneşler peydah olur mu
olur mu lalezâr sevgililerin dönmesi gerçeğe yakın
yakın bir ölmenin acar celladına engel
getir desem boynuma takılmadan hışımla
bedenimde üzüm sızısı rakıların berduş çaputu
dolanmadan kayıp şehirlerin varoşhanelerine
belki çarmıha gerilirken bir kadının uzaktaki yalnızlığı
ben onun ellerinde ölmeyi isterken sorusuz
ve sorgusuz bir yaşama sevincine ayılacağım belki
belki uzaktır umut
belki bir fukara salgını özlem
belki de unutmak çok kolay
ya da ölümcüldür yaşamak
kayıp bir kadının kaybolmayan yüzünü!
nedametlerimin Eylül’üne taşımak…
Nevzat KONŞER