6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1084
Okunma
‘Lâl düşmüş kelimeler
ekledik çocuklara…’
Adı Hi/lâl/di kızın
yüzü sam yelinden nefes
elinde akit işi yüzük
bileğinde mercan kolye
ve içinde gamlı bir heves
taşınıyor taşınmazına devren
satılık umut çıkmazlarının
kulağında baba mirası
ve ana dokunması bir sesle…
renkler de sulanır diyor
fırçalardır nadasa bırakılmış
boş resimlere can veren hortum…
çizilmiş bir tahta at
ve yedi kat gök merdiveni
kınalı yapıncak ellerine süs
kırmızı vagonlu oyun treni…
uykuların kırık dönemecinde
lamba cinlerine söz düşünce
gece mavi bir oyun ülkesi
olup kağıt gemilere yolcu
şeytan uçurtmalarını bağlıyor
düşündeki perilere…
yitik umutlarının bağından
üzüm taneleri yedirdi lâl çocuğu
kucağındaki bebeğe
öksüz bir makasa gönül verip
anı izli desenli kumaştan
iğreti bir elbise dikti üzerine…
yine de paha biçilmez yüreğine
gökten düşen üç elmanın tadında
nar ekşili sevdalar oturdu
en bağdaşında yarınların
dev aynalarına bakıp bakıp
kendilerine sim sunakları
ve çirkef yaşam tuzakları
hazırlayanlara sustu
gerçek aynaların yüzünde
kendini görebilmek için…
yüzü sam yeline yolcu
saçında bozkır yanığı lüleler
kalbi uğur böceği
ay kırıntısında güç bulup
kırbaçlıyor geceyi
büyüdüğüne yanıyor lâl kız
çocukluk uykuya dalıyor
lâl Hi(lâl)de kalıyor
ay batınca…
(Lâl düştü,yâr sustu,hilâl küstü şimdi
şiirin perisi öldü acılarım yaşarken…)
Nevzat KONŞER