4
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1558
Okunma

parmak uçlarımdan damlayan
kederle yıkanmış mısralar
fazla güzel bir kız için
kısık gözleriyle çıplak gökyüzüne baktığında
saydam güneşin ışık yağmurunu
tel tel şehrin üzerine indiren kız için
baygın kokulu çiçeklerin süslediği
yalnızlık bahçemde
her teli ateşten bir bağlamadan yayılan
görünmez müzik dumanı
senin resmini çizerken gözlerimin önüne
tarifsiz ankara yolculuğu geliyor aklıma
bu gece 22:00 de ayrılacaktık bu şehirden
nefesinin sıcaklığını üzerime ufalayan
bu kavurucu yaz akşamında
ayrılıyorduk bu şehirden
sabaha kadar uyumamak için
söz veriyorduk birbirimize
ama sen yavaş yavaş ölen deniz gibi
başın omuzuma düştüğünde
uyumamak için direniyordun
ben saatler dursun
bu yolculuk hiç bitmesin istiyordum
her güzel şeyin nihayete erdiği gibi
bu yorgun yürüyüşün son nefesine yaklaştığımızda
sen yeni doğan bir güneş gibi
yavaş yavaş uyanıyordun
gözlerinden etrafa savrulan ışık tozları
bambaşka bir hava katıyordu başkente
buğulu bir karanlık halka halka dağılıyordu
ve artık yollar ayrılıyordu
bu ayrılık bile içimde siyah bir yelken açmıştı
sensiz attığım her adımda
ayaklarımın altındaki sanki beton değil
güneşin titreşen sıcaklığıyla buharlaşan
sonu görünmeyen bir su çölü
ben seni düşünürken
şehrin kulaklarımı tırmalayan
sinsi uğultusunun sessiz serpintileri
uzak bir trenin sesini dinler gibi
tekrar seni çiziyordu gözlerimin önüne
mani olmuyordum olamıyordum
her şey seni getiriyordu gözlerimin önüne