6
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1408
Okunma

tanıdığın acıları tazele
doğur yeniden
yüzleri güneşten biçilmiş
aynalar gibi çarpan sonsuzluğa
damlarda güvercin yavrularının
tazeliğine çarpan,
kan döndürsün kendini çelik bıçaklara
kururken bir yanında kolun
çürümüş bir yanında
doğur yeniden şafak yüzlü çocukları.
yeryüzünü
güneşe yakın bir camın ardından
seyreden uçaklar gibi
kentin
hangi köşesine
bıraksak yüreklerimizi
vitrinlerin ışıklarında zemheriden
denizaltılar gibi kir saklayamaz
duvarda gümüş çanaktan bir radyonun
haberlere erken
başlamasının bir nedeni olmalı
inilmiş toprakların cümlesinde
gün yeli değmeden
parçalanmış bileklerinde infilak,
gözbebeklerinde delirmiş bir havanın
canımı ince bir mendil gibi örten
yüzümü nasıl tanıyabilirim.
bahar geliyor derken
çelik koridorlardan kömür ocaklarına
ölüm yürekleri
tanıdık bir dost gibi dolaştı,
bahar belimize dolanmış
kırmızı uçkurlarımızdır
mor kopçadır yakasız gömleğimizde
bahar şafak yüzlü çocuklarımızdır,
bahar geliyor derken
geçilmiş toprakların her cümlesinde
nasıl bilirim erimiş ardıç köklerini
yılan seslerini
güneşin vakitsiz biteceğini içimizde
serin kar çukurlarını selvileri
ölümü şafak yüzlü bir çocuk gibi saklayan
kırılmış dağ koyaklarını
hangi otların yapraklarında acı kırmızıdır
tuz kokarken deliren
yerin içinde hangi ırmakların tartısıdır
hangi kömür damarında ölüm
kan kokusundadır,
hiç kimse paylaşamaz bir ölünün
yok olmuş sevinçlerini
hiç kimse.