0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1124
Okunma

bir yenilginin önsözünde kül yüzlü suretler barındırıyor doğlu hüznüm. ecelkuşu yakıyor gözlerimi/terkediyor sokaklar çocukları..
trajedi..
İkarus’un kanatlarında yaşıyorum
girift dehlizlerine düşüyorum binlerce yıldır
kayboluyorum yolu yok.
senin suretin siliniyor
kırçıl denizlerinde kadırgaların
ne çok çocuktuk..
ceplerimizde bilyelerimiz şehri keşfe çıktık. bilyelere benzemiyordu dünya/ yok oluşun derinlikli sınırlarında hüzne:
’merhaba’
dedik demesine fakat
tükettik kendi mevsimlerimizi
şimdi mevsimsiz, aşksız ve yolsuz kaldık.
ne çok çocuktuk..
demirleri pas tutmuş ahşap kapılarda
kendi şiirimizi arayıp durduk.
bütün kapı aralıklarından
yarattığımız düşsel dünyalar
kulağımıza hep gerçek olduklarını fısıldadılar.
irkildik..
ve zamanın pençesine yakalanan
kırlangıçların kanatlarında ne çok:
sürüldük..
demirden sürgülü bütün kapılardan
geceyi yoksul koyunlarında ağırlayan
ağır kadınlarda eşiksel yalnızlık.
dedikodu büyürdü adı konuşmamış sokaklarda
bir yenilgiyi dillendirir gibi,
çocuklar kendi başlarına terkedilmiş büyürdü.
kendi evimizin haymalıklarında
üzüm ve şarap kokusu
büyürdük..
ambarlarında buğday esmerliği/annemin buruk gülüşü/esirgeyen ve bağışlayan..
ne çok çocuktuk..
uyaksız bütün şarkıların
ve türkülerin yüzüne tükürdük.
türkiye posta teşkilatı
pulları basılmamıştı henüz
bu işlerde yeniydik
yenildik..
ocak üstüne sürülmüş
sularımız hiç ısınmadı
demek ölmek için çocuktuk
annemin annesi..
sivilceli yüzler çağında değildik.
ne çok çocuktuk..
saman çöpüyle kıçlarından şişirilmiş
kurbağaların taşa bıaktıkları çın sesleriyle
öldük..
ve ben bu şiiri yazarken
bozuk suratlı sıska adamlar
bütün köşebaşlarını tutmuşlardır
şimdi illegal düşler edindim
bahçemizdeki dut ağacından
ve ben bu şiiri yazarken
bozuk suratlı sıska adamlar
ne çok çocuktum..
Mustafa Koç