1
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
109
Okunma

Ey dünya…
Ben ne yaptım da böyle üstüme yıktın bütün ağırlığını?
Hangi günahın gölgesine sakladın adımı,
Hangi rüzgârın öfkesine bıraktın beni?
Ben elimde kırılgan bir umut taşıdım sana,
Sen onu taşlarınla ezdin.
Ben bir damla sıcaklık getirdim nefesinden pay ister gibi,
Sen yüzüme buz kestiğin geceleri çarptın.
Kalbimde artık paslı bir kapı var,
Her çaldığımda sessizlikle dönüyorum geri.
Ve içimden yükselen o vahşi ses fısıldıyor:
“Küfür mü edeyim sana?
Sana bu acının hesabını sorayım mı dünya?”
Çünkü yoruldum…
Yoruldum kenara atılmaktan,
Yoruldum görünmez bir yük gibi taşınmaktan,
Yoruldum içimdeki çocuğu her gün yeniden toprağa gömmekten.
Beni duymadığında canım acıyor,
Beni görmediğinde yüreğim soluyor.
Ama sen hâlâ hoyratsın,
Hâlâ inadına sert, inadına uzak…
Ne var dünya?
Kimden sakındın merhametini böyle?
Ben mi fazla saf çıktım,
Yoksa sen mi fazla zalim oldun?
Bak, içimde bir fırtına büyüyor:
Sana isyan eden, sana karşı duran,
Sana “artık yeter!” diye bağıran bir ses…
Dinle beni dünya:
“Küfür mü edeyim sana?
Yoksa suskunluğumla mı boğulayım?”
Ama yok…
Ben susmam.
Senin sessizliğine benzin döküp ateşe verecek bir kelime bulurum yine.
Ben kırıldıkça daha çok parlayan bir çıra gibiyim.
Sen beni unutsan da,
Ben kendi küllerimden doğrulmayı bilirim.
Beni itiyorsun, evet…
Beni yaralı bırakıyorsun, doğru…
Ama bil ki:
İnsan en karanlık anında bile kendi içinde bir kıvılcım taşır.
Ve sen ne kadar hoyrat olursan ol,
Ben o kıvılcımı söndürmeyeceğim.
Duy beni dünya!
İsyanımı duvarlarına çarpıyorum:
“Beni atsan da geri dönüyorum!
Beni kırdın diye yok olmuyorum!
Senin hoyratlığına rağmen
Ben hâlâ buradayım,
Ben hâlâ varım!”
5.0
100% (1)