1
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
56
Okunma
O gece,
sanki zaman durdu.
Kalbim karanlık bir çukur,
öyle hissiz, öyle boş.
Ben sana çiçekler büyütürken,
hemde kalbimin en saklı köşesinde,
sen acımadın, o bahçeyi talan ettin.
Ardında kırık dallar, solgun renkler,
boynu bükük tomurcuklar bıraktın.
Ben sana içimde mevsimler biriktirirken,
sen bir gecede kışı getirdin.
O gece,
sabaha kadar dağılan bahçemin
çiçeklerini topladım.
Özenerek büyüttüğüm çiçekleri
sevip okşadım.
Öptüm hepsini kırılan heveslerinden.
Artık bir daha açmayacak,
kokuları etrafı sarmayacak,
güneşe merhaba,
yağmura hoşgeldin demeyecekler.
Ama en çok da ezdiğin gelincik çiçeğine üzüldüm.
Öyle sessiz sedasız kendi kendine
tüm inceliğine rağmen
bir köşede gururla duruyordu.
Sanki bahçedeki tüm renklerin,
tüm kokuların sessiz temsilcisi.
Bilmiyorsun ama onu hep kendime benzetirdim.
Hassas, kırılgan ama bir o kadar da hayatta kalmak için inat eden.
İşte ona yazık ettin.
Ben o gece en çok heveslerimden kırıldım.
Kanadı kırık bir kuş gibi,
göğe uçmadım içime düştüm.
O gece,
içimdeki bütün yollar
bir çıkmaz sokağa döndü,
adım attıkça geriye düştüm.
Kendime sarılacak bir yer aradım, bulamadım;
üşüyen bir çocuk gibi,
içime sinip bekledim.
Ne bir ışık vardı dokunan,
ne de acımı unutturacak bir rüzgar.
O gece anladım;
bazı bahçeler yeniden çiçek açmaz,
bazı kuşlar bir daha göğe dönmez.
İnsan kendi içindeki enkazın altında
sessizce çırpınır,
kimse görmez.
Şimdi sen beni unuttun da,
ben seni nasıl unutayım …
Ama yine de;
içimde bir umut kırıntısı,
hayat isteyen bir tohum var.
Henüz filiz vermeye cesareti yok,
henüz güneşe yüzünü dönecek gücü yok;
ama orada bir yerde.
Belki bir gün
toprağın derinlerinden çıkıp,
benimle birlikte nefes alır …
Lotuss’
02.12.2025
5.0
100% (1)