0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
64
Okunma
İçimde bir çağrının yankısı vardı,
Adımlar sustu, ufuk kayboldu
Ve anladım ki yolculuk artık
Sadece kendi içimeydi.
Elestin sorduğu soru,
Fenânın yaktığı ateş,
Bekânın sonsuz nuruyla birleşiyordu.
Elest dedi ki:
“Sen kimden geldin, kime döneceksin?”
Ve soruların gölgesi düştü kalbime
Ama gölge artık korkutmadı.
Çünkü benliğim erimiş,
Sadece Hakikatin nuru kalmıştı.
Fenâ kapısı açıldı önümde,
Ne ben kaldı ne dünya,
Ne adım ne iz.
Her şey yok oldu
Ama yokluk, bir gölge değil
Nurun kendisiydi.
Bekâ seslendi:
“Fenâya eren varlık, benden başka her şeyden özgürdür.”
Ve o an anladım ki
Gölgesiz yürüyen adımlar,
Artık kendi yokluğunda
Sonsuz bir varlığa kavuşuyordu.
Elest, fenâ ve bekâ
Üç harf gibi birleşti içimde;
Adımların izi yok oldu
Ama ruhun nuru çoğaldı.
Ben artık yürümüyor,
Yürüyen yokluğumla Hakk’a varıyordum
Kalbim mühürsüz,
Zihnim susmuş,
Sadece nefesim vardı.
Her nefeste fenâ,
Her fenâda bekâ,
Her bekâda elestin sonsuz çağrısı.
Umman da Miraç da ardımda kaldı,
Vâv, Elif, Mîm ve Zerre
Artık bir damla gibi birleşmişti
Ve damla, okyanus olup içimde yükseldi.
Gölgesiz adımların sırrı
İşte burada tamamlandı.
Yürüyen benlik değil,
Benliğin yokluğunda açığa çıkan nurdu
Ve o nur, elestin ışığında
Fenâdan bekâya yükseldi.
Artık ne başlangıç vardı,
Ne yol ne de hedef.
Sadece bir an vardı,
Tüm varlık içinde eriyen
Ve Hak ile tamamlanan
Gölgesiz bir ruh.
Ve son nefeste öğrendim;
Gölgesiz adımlar
Hiçbir yerde durmaz,
Hiçbir iz bırakmaz
Ama bütün âlemlere nüfuz eder.
Elest sorar, fenâ yok eder
Bekâ ise sonsuz bir damla gibi
Her zerrede yankılanır.
HABİB YILDIRIM / BÂİN-İ ADLÎ
(24 Kasım 2025)
5.0
100% (1)