1
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
110
Okunma

Bir akşam üstü döneyim sana, gök yarılırken yağmura,
Gözyaşım karışsın ki sanki yılların yükü biraz hafiflesin.
Sırılsıklam bir pişmanlık taşıyorum;
Kırılmış bir kalbin küllerinde arıyorum kendimi.
Sonra bir düş kurulsun pencerene,
Mavi odalı hayallerin bu kez biraz solgun olsun.
Çünkü ben, renklerini kaybetmiş bir sevdayla geliyorum;
Her nefesim, senden uzağa düşmüş bir ömrün sancısı olsun.
Bir akşam üstü döneyim sana, güneş gölgelere gömülürken,
Işığı çekilen gözlerimi saklasın alacakaranlık.
Saçlarıma düşen aklar yalnızlıktan hatıra,
Her bir teli, sensiz geçen yılların sessiz ağıdı olsun.
Bir kap yemek koysan önüme, belki dokunamazsın bile,
Çünkü içimde büyüyen açlık sana değil… kendime dair.
Sesinde çoğalan özlem bir yandan yakarken içimi,
Öte yandan “geç kaldım” korkusu çöksün omzuma ağır ağır.
Suskun geceleri anlatayım sana;
Söz tutmayan dualar, cevapsız kalan sabahlarımı…
Titreyen ellerimde taşıdığım yılların yüküyle,
İçimde büyüyen seni, benden de büyük olan seni…
Bir akşam üstü döneyim sana, ezanlar hüzünle dalgalanırken,
Dizlerim titrerken, kalbim affı ararken sende.
Tövbe edeyim hatalarıma,
Ama bil ki bazı yaralar kabuk tutmaz; dua olup asılı kalır gökyüzünde.
Kapında bütün ümitlerim, tükenmiş nefeslerimle çökmüşüm,
Bir ip boyu kalmışken hayata, yine de sana sığınmışım.
Kader eğmese de beni kimselere,
Sensizlik diz çöktürdü işte… en çok ona yenilmişim.
Bir akşam üstü döneyim sana;
Yağmurlar hüznü çoğaltırken, güneş utanıp çekilirken,
Ezanlar şehri sararken…
Ve ben, içimde biriken bütün yaralarımla,
Yine sana… yalnızca sana gelmişken.
@NURAL BEKTAŞLI
5.0
100% (3)