0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
45
Okunma
Ben sırtımı dayadığım insanların ilk sarsıntıda nasıl kaçtığını gördüm.
Yarı yolda bırakılıp, yalın ayak kendi yarama koşmayı öğrendim.
Omzuma yaslananların bir anda yön değiştirip arkamı duvara çivilediğine şahit oldum.
En çok “yanındayım” diyenlerin, en keskin sessizlikle sırtımı buz gibi bıraktığını gördüm.
İnsan dediğin, elini tutarken sıcak; bırakırken soğuk darbelerle hatırlatıyor gerçek yüzünü.
Bir kere değil… defalarca.
Her seferinde aynı yerden kırılmanın ne demek olduğunu ben öğrendim.
Güven dedikleri şeyin dudaklarda kolay, yürekte taş gibi ağır taşıdığını da ben anladım.
Söz verirken büyük görünenlerin, geri dönerken küçülüp gölgelerine saklandığını gördüm.
İhtiyacı biten herkesin, beni bir iskele gibi kullanıp ilk rüzgârda terk ettiğini öğrendim.
O iskelede hep en son kalan, hep en sessiz olan bendim.
Bana dostluk diye sundukları şeyin, aslında dönüp gitmeleri için kurulmuş bir sahne olduğunu anladım.
Kaçarken bıraktıkları boşluk bile yaralıyor insanı; o boşluğun yankısını cebimde taşımayı öğrendim.
Bir insanın defalarca satıldığında içinin nasıl taşlaştığını, hiçbir kelimeye güvenmemeyi nasıl öğrendiğini yaşayarak gördüm.
Artık birinin gözlerinde kalış değil, kaçış ararım.
Söz verene değil; sessiz kalan adımlarına bakarım.
“Merak etme, buradayım” diyenin bile yanımda durmaya değil, gitmeye hazırlandığını bilirim artık.
O yüzden bana güven konuşan herkes aslında kendi yalanını duyuyor.
Benim için güven; bir kapıdan içeri girip ilk fırsatta diğerinden kaçanların ardında bıraktığı soğuk bir hatıradan ibaret.
Biri “inan” dediğinde içimden bir gülüş kopuyor; çünkü inanmak denen şey, en çok benim sırtıma ihanet olarak kazındı.
Ve sonunda anladım…
Kimse kimsenin yükünü taşımaz, kimse kimsenin yarasını sahiplenmez.
İnsanlar sadece ihtiyaç duydukları yere kadar gelir; geri kalanı insanın kendi sessizliğine bırakılır.
Ben o sessizliği dibine kadar yaşadım.
Bu yüzden artık güven de, söz de, vaat de benim kapımda değerini yitirir.
Beni yarı yolda bırakanların gölgesini bile içeri almam.
Kimin gerçekten kaldığını değil, kimin ilk fırsatta kaçtığını gördüm; kararımı da orada verdim.
Ve biliyor musun…
Ben artık kimseye kırılmıyorum.
Çünkü kırılmak için birine inanmak gerekir, ben o inancı çoktan toprağa gömdüm.
Şimdi biri elini uzatsa bile, içimde hiçbir şey kıpırdamıyor.
Ne umut, ne sıcaklık, ne de “belki” denen o aptalca ihtimal…
Hepsi sustu bende.
Kalan tek şey, insanların bıraktığı boşluğa karşı geliştirdiğim kalın bir duvar.
O duvarın kapısı yok, penceresi yok, ışığı yok.
Ve kimse çalmaya kalkmasın.
Ben o kapıyı bir daha açmam.
Çünkü dışarıdan gelen her şey, içimdeki son sağlam yeri bile alıp götürüyor.
O yüzden kimse bana güvenden söz etmesin.
Ben artık güveni değil, güveni kaybetmenin soğukluğunu taşıyorum.
Ve o soğukluk — kimsenin dokunuşuna yer bırakmayacak kadar ağır.