0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
41
Okunma
En çok çocuk yanlarımı özledim…
O masum, kırılgan, korkusuz parçamı…
Dünyanın yükünü omuzlarımda taşırken unutup, gözlerimdeki o tertemiz ışığı…
Kırık düşlerimi, içimde büyüyen sessiz fırtınaları bile bilemeden…
Yaraların çığlıklarını susturamadan önce, kalbimin en derinlerinde sakladığım umutları…
Çocuk yanlarım,
Kaybolduğum karanlıkların içinde bir mum ışığıydı.
Şimdi ise çoğu zaman, ağır yüklerin altında ezilen bir anıdan başka bir şey değil.
Özledim o saf, öfkeden, korkudan arınmış halimi…
Gözyaşlarımı gizlemeden, dünya yüzüme kapanmadan önceki benliğimi…
En çok çocuk yanlarımı özledim…
Belki bir gün duyarım o sessiz çığlığını,
Şimdi ise karanlıkta yankılanan, kırık ve unutulmuş bir hikayeyi taşıyorum.
En çok çocuk yanlarımı özledim…
Kaybettiğim değil, saklandığı yerden çıkaramadığım bir sır gibi,
Sessizce bekliyor, kırık dökük düşlerimin ardında,
Çığlık atmak isterken boğulmuş,
Unutulmuş bir hüzün gibi, içinde ağır bir suskunluk taşıyor.
O suskunluk ki,
Kanayan yaralarımı sarmak yerine,
Daha derinlere saplanacak bıçak gibi,
Karanlığın içinde yankılanan yalnızlığım,
Ve bir zamanlar masum olan o çocuk yanım,
Şimdi soğuk ve yalnız…
İşte o yanım,
Artık dönmek istemiyor,
Bir daha uyanmamak üzere,
Sessizce yok oluyor…
Kalbimde,
Sessizce örülen bir boşluk var,
Üzerinde eski umutlar,
Ve hiç sönmeyen,
Ama artık yakmayan bir hasretin izinden başka bir şey yok…
O çocuk yanım,
Bir hayalet gibi dolaşıyor gecelerimde,
Dokunamadığım, sarılamadığım,
Sadece acıyla anımsadığım bir yokluk…
Bu yokluk,
Bir kara delik gibi yutuyor her şeyi,
Sesimi, nefesimi,
Kendimi bile unuttuğum yerde,
Çocuk yanımın son soluğu,
Bir fısıltı gibi kayboluyor,
Zamanın soğuk boşluğunda…
Artık hiçbir ses yok,
Sadece ağır bir boşluk,
Her şeyi yutan,
Söndürülen tüm ışıkların ardında kalan,
Karanlığın kendisi…
Ben,
O ağır boşluğun içinde,
Sarsılmadan, titremeden,
Yalnızlıkla sarılmış,
Hangi yöne gittiğini bilmeden,
Sonsuzluğun kıyısında…
Zaman,
Soğuk ve acımasız,
Ellerimde tuttuğum her anı,
Birer birer eritirken,
Sessizce, fark edilmeden,
Karanlığın içinde yutuluyorum.
Her gece,
Kendi gölgemle konuşuyorum,
Ama o bile artık suskun,
Yalnızlık,
En derin yaralarımla birleşip,
Bir zincir gibi sardı ruhumu.
İçimde,
Kapanmayan yaralar var,
Ne kanıyor, ne iyileşiyor,
Sadece acıyla varlığını sürdürüyor,
Her nefeste biraz daha ağırlaşıyor.
O çocuk yanım,
Çığlıklarını duymayan bir dünyada,
Sessizce soluyor,
Ben,
O solgun nefesi hissettikçe,
Daha da karanlığa gömülüyorum.
Artık,
Karanlığın içinde kaybolmuşum,
Ne yolu var, ne dönüşü,
Sadece var olmak için savaşan,
Kırık bir beden,
Yok olmaya yüz tutmuş bir ruh…
Sonunda,
Karanlığın en dip noktasında,
Sessizliğin içinde,
Çocuk yanımın son nefesi,
Bir yaprak gibi düşüyor toprağa;
Ne bir ses, ne bir iz bırakmadan,
Sonsuzluğun soğuk kucağında kayboluyor.
Artık ne umut var,
Ne bekleyiş, ne direniş;
Sadece ağır bir yok oluş,
Bedenimde taşıdığım,
Sonsuza dek sönmeyen bir yangı…
Kendimi aramaktan vazgeçtim,
Çünkü bulmak da,
Kaybetmek kadar acımasızdı.
O küçük çocuk,
Gözlerimdeki o saf ışık,
Bir hayalet gibi ardımda kaldı,
Sessizce,
Unutulmaya mahkûm…
Ben şimdi,
Yalnızlığın derinliğinde,
Sessizce yitip gidiyorum…
5.0
100% (1)