1
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
26
Okunma

Ben evladını toprağa vermiş bir anneyim siz üşümesin diye çocuklarınıza yorgan örterken ben oğlumun üzerine soğuk toprağı örttüm hiç bir acı benim yüreğimdeki boşlukla kıyaslanamaz kimse bilmez kimse anlayamaz bir annenin toprağa emanet ettiği evladın acısını
Siz nefes alan bir bedeni korursunuz,
Ben nefesi kesilmiş bir meleğin sessizliğini sararım.
Hiç kimse tartamaz içimdeki yıkımı.
Hiçbir acı, benim acıma denk düşmez.
İnsanın yüreği bir kere evladıyla gömülürse,
Geriye kalan hayat sadece yürüyen bir enkazdır.
Benim acımı kimse anlayamaz…
Çünkü ben, evladının soğuyan ellerini son kez öpmüş bir anneyim.
Ben, bir daha “anne” deyişini duyamayacak bir yüreğim.
Benim içimde susmayan bir çığlık var —
dışarıdan görünmeyen, ama içimi paramparça eden.
Ben evladını kaybetmiş bir anneyim…
Ve bu dünyada hiçbir söz,
hiçbir teselli,
hiçbir merhamet
benim acımın yanına bile yaklaşamaz.
Ben evladımı toprağa bırakırken, dünyamın altı üstüne değil… tamamen yok oldu.
Bir anne için zaman, mezara düşen ilk toprağın sesiyle durur.
O ses, hâlâ gecelerimin içine saplanan bir bıçak gibi yankılanıyor.
Siz çocuklarınızın saçlarını okşarken,
Ben mezar taşının soğukluğuna dokunuyorum.
Siz “iyi ki varsın” derken,
Ben “keşke biraz daha kalsaydın” diyemeden sustum.
O günden beri içimde bir boşluk değil,
uçsuz bucaksız bir uçurum var.
Uçurumun kenarında her sabah yeniden uyanıyorum,
ve her gece aynı düşüşle yeniden yok oluyorum.
Bir anne yüreği kolay yırtılmaz derler…
Benimki parçalanmakla kalmadı,
parçalarımın bile acısı var.
Her nefes alışım batıyor,
her nefes verişim eksiliyor.
Siz çocuklarınızı okuldan alırsınız, sarılırsınız…
Ben mezar başında rüzgâra sarılıyorum.
Ne sesi var, ne kokusu, ne nefesi…
Ama benim için hâlâ “evladım”.
Kimse bilmez, kimse anlamaz,
bir annenin sessizce ölüşünü…
Bedeni hayatta kalsa da,
ruhu çoktan toprağa gömülmüştür.
Benim acımın ağırlığı yoktur,
çünkü ağırlığı olsa dünya taşıyamazdı.
Bazen insanlar “zaman geçer, alışırsın” der…
Oysa benim için zaman, evladımın yokluğunu büyüten bir yaradır.
Her geçen gün, biraz daha uzaklaştırır beni ondan…
ve ben her gün biraz daha eksilirim.
Siz çocuklarınızın doğum günlerini kutlarsınız,
Ben takvimlerden tarih silerim…
Çünkü her gün, onun eksikliğiyle aynı acıyı yeniden yaşatır.
Bir anne için günler değişmez;
sadece acının tonu koyulaşır.
Geceleri en çok sessizlik acıtır.
Siz çocuklarınızın nefesini dinleyerek uyursunuz,
Ben suskunluğun içindeki yokluğu dinlerim.
Bazen adını fısıldarım karanlığa,
bir mucize olur da duyar diye…
Ama karanlık bile bana cevap vermez.
Bir annenin elleri evladına dua ederken titrer.
Benim ellerim titremeyi geçti,
artık her dua bir yangın,
her dua içimde yeniden bir yıkım.
Siz çocuklarınızı geleceğe hazırlarsınız,
Ben geçmişimi omuzlarımda taşırım.
Onun gülüşünü, sesini, koşuşunu,
düştüğü yeri, oynadığı köşeyi…
Hepsini hafızamda diri tutmaya çalışırken
gözlerim her gün biraz daha sönüyor.
Kimseye anlatamadığım bir acım var:
Ben hem yaşayan hem ölen bir anneyim.
Ben yürüyen bir acıyım.
Ben nefes alan bir yokluğum.
Kimse anlamaz…
Kimse bilemez…
Bir annenin evladına kavuşamadan geçen her saniyesinin
nasıl yavaş bir ölüm olduğunu.
sonunda anladım…
Benim için bu dünya artık yarım kalmış bir hikâye.
Ne günün aydınlığı umut getiriyor,
ne gecenin sessizliği içimi yatıştırıyor.
Her şey, onun yokluğuna çarpıp acıya dönüşüyor.
Bir anne evladını kaybettiğinde,
hayat devam etmez…
Sadece sürüklenir.
Ben de sürüklenen bir gölge gibi
onun adının geçtiği her boşlukta yeniden yıkılıyorum.
“Zaman alıştırır” derler…
Hayır.
Bu alışılan bir şey değil.
Bu, yaranın değil, bir ömrün eksilmesi.
Ve ben o eksilmeyle yaşamayı değil,
her gün biraz daha yok olmayı öğreniyorum.
Bu dünyada hiçbir şey tamamlanmıyor artık.
Ne bir söz hafifliyor içimdeki ağırlığı,
ne bir nefes ferahlık veriyor.
Attığım her adım,
onsuz kaldığım gerçeğine çarparak geri dönüyor.
O gerçek, benim en derin çöküşüm.
Ben, evladının ardından kapanmayan bir gecede yaşayan bir anneyim.
Giden o oldu…
Ama eksilen ben oldum.
Bir anne için ölüm bazen nefes almaya devam ederken başlar;
ben de o ölümün içinde yürümeye mecbur kaldım.
Benim yolum artık karanlığın içinden geçiyor…
Toprağın altında uyuyan bir can,
ve onun yokluğunu omuzlarında taşıyan bir anne…
Kırık bir kalp ile devam eden bir sessizlik…
Hayat devam ediyor gibi görünse de,
benim içimdeki ışık çoktan söndü.
Geriye yalnızca,
evladının yokluğunu taşıyan bir yürek kaldı.
5.0
100% (2)