1
Yorum
11
Beğeni
5,0
Puan
84
Okunma
İyilik ısmarlayan o tanrıların
iyi tarafına gelmişim;
sanki Hermes’in kanatlı sandaletlerinden
düşen bir haber gibi
avuçlarıma sıkıştırılmış
şu dakika sana karşı hissettiklerim.
Beynin gördüğü değil;
ah, o yeşil gözler ne kadar suç kabul eder bilemem.
Belki de Artemis’in oklarına yakalanmış
serseri bir kalbin çarpıntısıdır bu.
Ama sevmeyeni sevmek,
rayları öksürerek geçen boş bir trene benziyor;
tıpkı Sisifos’un
her defasında yarı yolda bırakılan taşı gibi.
İnsanın bir tarafı var ya..!
işte oradan kalanım.
Kendini kader diye pazarlayan
kırık bir kehanetten geriye düşmüşüm;
hiç gidip dönmeyen
bir yolcunun yakınıymışım bu hayatta,
sanki Hades’e misafir verilen bir ruh gibi
geri çağrılmadan.
Bu sefer kendimi kendimden aramıyorum;
insanın insan sesiyle yutulduğu bir sokaktayım.
Gökyüzüyle samimiyet kuramadan
hep toprağın ensesinde ayak tıkırtılarını dinliyorum;
Dionysos’un şenliklerinden
uzak kalan bir yalnızlığın ritmi gibi.
Bir var ki hâlâ üstüme bol geliyor giyindiklerim;
zayıflığımı,
kalbimi hiç konuşmuyorum.
Konuşsam,
kül başıma “sevdan” der ve susarım;
Prometheus’un ateşine dokunmuş
bir yaralı sessizlik gibi.
Sarı yok,
kırmızı yok,
yeşil hiç yok.
Yokluğunun duvarında renkler
bir karış yer için ya kavgalı
ya da ağzı küfürlü
tıpkı tanrıların sofrasında
bir anda kopan o eski kavgalar gibi.
Yanardağ lavlarına eşitti o avuçlarımda;
Hephaistos’un ocağından düşmüş
kor parçaları saklıydı sanki içlerinde.
Renkli düşler belirleyince
ağaç boylarını selamlayan rüzgârın
beni de arada bir görüyor olması
bir dönüş say
kendine…
Belki de Odysseus’un gecikmiş bir dönüşü gibi...
18-11-2025
ist
5.0
100% (1)