0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
53
Okunma
Hevesle kurduğun köprüler, en sağlam sandığın bağlar birer birer çökerken, yüreğin suskunluğa bürünmez aslında. Susmak ne kolaydır, ama asıl sessizlik, içindeki fırtınayı dışarıya yansıtamamakta gizlidir. Her adımında bir düşüşü, her çabanın ardından gelen boşluğu hissetmek, insanı derin bir yalnızlığa iter.
Bir bankta oturup, gözlerinle hayatın akışını izlersin; herkesin bir telaşı, bir derdi vardır, ama senin yükün çok daha ağırdır. Çünkü sen, düşlerinle savaşıyorsun. O düşler ki, bir zamanlar avuçların arasında parıldayan ışıklardı, şimdi ise ellerinin arasında eriyen bir buğu gibi.
İçinden tekrar denemek gelir mi? Belki. Ama o denemeler artık eskisi gibi cesaretle değil, yorgun ve kırgın bir kalbin ağır adımlarıyla olur. Ve bu adımlar, bazen sadece var olmak için atılır; umut için değil, sadece nefes almak için.
Yaşamak, bazen en büyük sınavdır. Çünkü her kaybediş, seni daha derinlere çekse de, o derinliklerde yeni bir kırılma, yeni bir acı taşımaz sadece; içinde henüz keşfedilmemiş bir direnç vardır. Ve sen, o direnci bulmak için sessizce beklemek zorundasın.
Gözlerin gördükçe, yüreğin parçalanırsa, kelimeler artık ağırlığını yitirir; anlatacak ne kalır ne de güç. Her adımda bir yıkım, her nefeste eski yaraların acısı tazelenir. Dünya, senin bu kırılganlığını fark etmez; herkes kendi yüküyle meşguldür çünkü.
Ve sen, orada o bankta, sadece izlersin. İnsanların koşuşturmasını, gülüşlerini, telaşlarını... İçinde ise bir boşluk büyür, anlatılmaz bir sızı gibi. O boşluk, yavaş yavaş bütün renkleri siler hayatından. Geriye kalan tek şey, varlığının soğuk ve anlamsız bir izdüşümüdür.
Daha önce verdiğin her emek, senin için artık bir ağırlık, bir yük olur. “Neden?” sorusu, dilinin ucunda sürekli bir hıçkırık gibi durur ama cevap gelmez. Çünkü bazı yaralar, sözcüklerle değil, zamanla iyileşir derler. Fakat zaman bile bazen yetmez, bazen sadece daha fazla beklemek demektir; beklemek ve dayanmaya çalışmak.
Belki yeniden denemek için yüreğinde bir kıvılcım kalmıştır, ama o kıvılcım sönmeye yüz tutmuştur. İçindeki en büyük savaş, kendinle olan savaştır artık. Kendi kırgınlığını taşırken, dünyaya tekrar açılmak, yeniden umut etmek o kadar ağırdır ki, anlatmak mümkün değildir.
Ve o banka oturup izlemeye devam edersin; hayatın anlamını, kendi varoluşunu, düşlerin nerede kaybolduğunu düşünerek. Sessiz bir bekleyiştir bu; belki bir gün dönecek cesaretini ararken, belki de sadece artık izlemeye mahkumdur ruhun.
Ve zaman geçer… Her şey donuklaşır, renkler solar, sesler uzaklaşır. İçindeki yangın, kül haline gelmeden önce, kendini tamamen tüketir. Gözlerin artık bakar ama görmez; yürek atar ama hissetmez olur. O bankta oturmak, artık bir tercih değil, bir kaderdir.
Yalnızlık en ağır yük olur. Kırgınlıklar, hayal kırıklıkları, umutsuzluklar bir zincir gibi sarar seni. Her zincir halkası, seni biraz daha bağlar, biraz daha tutar içinde. Ve ne zaman kurtulmaya çalışsan, elin boş döner; çünkü en zor hapishane, kendi ruhunun içinde örülenlerdir.
Belki biri gelir de o sessiz çığlığı duyar, belki de hayatta kalmayı öğrenirsin; ama bil ki, o en derin acı, hiç kimseye anlatamadıkların, içinde büyüttüğündür. Ve bazen, ayakta kalmak sadece nefes almak için bile olsa, bu dünyanın en büyük direnişidir.
Şimdi kalk ve git deneme, ya da kal ve bekle... Ama unutma, en karanlık anlarda bile, insanın içinde bir yerlerde, dirilecek bir ışık vardır. Belki küçük, belki zor görünen; ama asla tamamen sönmeyen.
Çünkü en ağır yükü taşıyanlar, bazen en sessiz kahramanlardır.