1
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
79
Okunma
Ah ruh-i revânım;
bir bilsen,
ne çok ses kalmış içimde yankısız,
ne çok gölge bırakmış ardında adını söyleyemediğim o sızı.
Sana dair…
Ne hasret,
ne özlem,
ne sevgi;
adını koyamadığım bir boşluk gövdemde büyüdükçe büyüyor—
içine düştükçe daha da derini çağıran.
Ne onsuz özgürüm
ne onunla tamam;
bir mahkûmun şartlı tahliye kâğıdı gibi,
serbest ama izli,
özgür ama gözetimli,
yürürken zincir sesleri gizlice taşır adımlarım.
Bilsen,
ruhumun eğildiği en kırılgan yerlerde
senin yarım kalmış bir bakışın asılı;
rüzgâr çarptıkça sallanan bir tül gibi
bazen görünür oluyor,
bazen tamamen kayboluyor içimde.
Ve ben,
her gece kendime dönüp soruyorum:
“Bu nasıl bir hal?”
Ne bir varlığa tutunabiliyorum,
ne bir yokluğu içime yerleştirebiliyorum.
Seninle konuşsam yetersin,
susunca fazlasın,
git desem küserim,
kal desen kırılırım,
ben bile benliğime sığmaz olmuşum;
öyle ki,
yürüdüğüm yol bile beni tanımıyor artık.
Ah, ruh-i revânım;
içimde bir şehir var,
ışıkları sönük,
kapıları kilitli,
senin adımınla açılan meydanları yağmur basmış,
bana düşen ise
hiçbir yere varmayan sokaklarda
kendi izimi takip etmek.
Sen uzaklarda bir yerde nefes alıyorsun belki,
ben burada
senin olmayan her şeyi sende arıyorum.
Bir şarkının yarım kalan notasına benziyor adın;
tam söyleyecekken boğazımda düğümlenen,
bir hecenin ucunda titreyen,
ne çıksa yanlış olacakmış gibi suskun duran.
Sana dair olan her şey
biraz eksik,
biraz fazla,
biraz erken,
biraz geç…
Hiçbir şey tam vaktinde değil
ve ben bundan
en çok kendime kırılıyorum.
Sanki içimde iki ben var:
biri seni unutmaya yazgılı,
diğeri hatırlamaya mahkûm.
İkisi de aynı odada susuyor,
aynı yastığa baş koyuyor geceleri—
ama aynı rüyayı göremiyorlar;
biri seni silerken,
diğeri harf harf yeniden yazıyor.
Ah ruh-i revânım;
ben seni kalbimin karanlık bir kuytusunda saklamıyorum artık,
çünkü saklanan şey büyür,
büyüdükçe sahibini hapseder.
Ben seni,
öğrendiğim bütün eksikliklerin arasına
bir “tamamlanamayan” olarak bıraktım.
Yine de,
bir gün rüzgâr kapımı çalarsa
ve sen o rüzgârın içinde bir anlık görünüp kaybolursan,
bilesin ki—
ben hâlâ seni duyarak susarım.
Ve belki de,
bütün hikâyemizin adı şudur:
Ne gitmekle özgürüz
ne kalmakla mutlu.
Ama birbirimizin karanlığında
bir ışık aramaktan
hiç vazgeçemiyoruz.
Ah ruh-i revânım;
bu yüzden,
her ne isek—eksik, yaralı, kırık—
yine de bizim.
Kadir TURGUT
5.0
100% (2)