0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
55
Okunma
Artık kavga etmiyorum kimseyle…
Ne bir söze yanıyorum, ne bir bakışa.
Gelen gelsin, giden gitsin —
Benimle kalmayı bilmeyen, zaten hiç olmamış demektir.
Bir zamanlar uğruna can verdiğim şeyler var ya,
şimdi sadece “olur öyle şeyler” deyip geçiyorum.
Yorgun değilim…
Sadece sessizim artık,
çünkü anladım, bazı suskunluklar en ağır çığlıktır.
Ben çoktan bitirdim savaşımı,
insanlarla da, kaderle de…
Kazanmak sandıklarımızın çoğu kaybedişmiş meğer.
Ve ben…
Kayıplarımla barış yaptım sonunda.
Artık kimseyi suçlamıyorum,
çünkü herkes elinden geleni yaptı —
kimisi sevmeyi beceremedi,
kimisi kalmayı…
Ben affetmedim kimseyi,
ama unuttum çoğunu.
Zaman aldı hepsini,
ve ben “olsun” demeyi öğrendim acının en derin yerinde.
Bir vakitler yeminler ettim,
“Bir daha kimseye güvenmem” diye —
ama kalp bu,
en yanan yerinden bile sevdaya yer açıyor kendine.
Yine de bir fark var artık…
Eskisi gibi yanmıyor içim,
ateş aynı ama ben değiştim.
Artık acı bile ağır gelmiyor,
çünkü alıştım…
Çünkü ben, kendi yangınımda susmayı seçtim.
Bir vakitler bir umut vardı içimde,
şimdi sadece sessizlik yaşıyor o yerde.
Kimseye kırgın değilim artık,
çünkü kimseye beklentim kalmadı.
Ben sevdim, yanıldım, yandım…
Sonra sustum.
Sustum çünkü anlatmanın faydası yoktu,
kimse anlamak istemiyordu zaten.
Bazen düşünüyorum da…
Belki de sorun onlarda değildi,
ben fazlaydım herkese,
fazla inandım, fazla sevdim, fazla bekledim.
Şimdi fazlalıklarımı çıkarıp attım üzerimden,
sade kaldım.
Bir yanım hâlâ acıyor ama alıştım buna,
acı artık evim gibi.
Her köşesinde bir anı,
her duvarında bir yara izi var.
Ve ben…
Artık yaralarımla yaşamayı öğrendim.
Kaçmıyorum, saklanmıyorum,
sadece kabulleniyorum:
Bazen bitmek, devam etmekten daha onurludur.
Artık kimsenin adını anmıyorum.
Bir zamanlar dualarımda geçen herkes,
şimdi sessizliğimin bir parçası.
Ne bir sitemim kaldı,
ne de dönsün diye beklediğim bir kapı.
Kapanan her şey yerinde kalsın artık —
ben yeni kapılar açacak kadar hevesli değilim.
Bir sigara yanıyor önümde,
dumanı gibi dağılıyor hatıralar.
Ben sadece izliyorum,
çünkü elimden gelen tek şey bu:
izlemek…
ve kabullenmek.
Bir zamanlar yüreğimin ortasında fırtınalar vardı,
şimdi sessizlik var.
Ama o sessizlik öyle derin ki,
bir çığlık gibi yankılanıyor içimde.
Ve ben,
artık ne affediyorum ne de unutmuyorum.
Sadece bırakıyorum.
Çünkü bazı hikâyeler bitmez,
sadece susularak gömülür.
Artık dönmeyeceklerini biliyorum…
Ve bu defa kabulleniyorum bunu.
Ne bir umut saklıyorum cebimde,
ne de “belki”lerle oyalıyorum kalbimi.
Bir zamanlar tutunacak dallarım vardı,
şimdi rüzgâr bile beni tanımıyor.
Ama olsun…
Ben kendi gölgemle yürümeye alıştım artık.
İçimde bitmeyen bir sızı var,
ama artık canımı yakmıyor,
sadece hatırlatıyor;
kimse sonsuza kadar kalmaz,
ve bazı gidişler insanı büyütür.
Yüreğimde kimseye kin yok,
çünkü hepsi bitti, hepsi geçti.
Kırgınlığın bile bir zamanı varmış,
o da doldu.
Şimdi susuyorum…
Ama bu sessizlik yenilgi değil,
bir kabullenişin en ağır hâli.
Çünkü bazen savaşmamak,
en büyük savaş olur insana.
Ve ben…
Artık ne sevilmeyi bekliyorum,
ne de anlaşılmayı.
Sadece kendi içimde,
kendi sessizliğimde tamamlanıyorum.
Sonunda anladım…
Kaderin en acı tarafı gitmek değilmiş,
kalıp hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını izlemekmiş.