2
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
132
Okunma
Sessizlik
Bir dünyanın eşiğinde durdum.
Kendimi bile duyamadığım bir sessizliğin içinde,
Rüzgârın bile yönünü unuttuğu bir boşlukta kaldım.
Kalbim vardı belki, ama ben onu hissetmiyordum artık.
Bir zamanlar içimde yankılanan sesler,
Şimdi taş kesilmiş bir yürek gibi sustular.
İnsanlar konuştu, ama sözleri yoktu.
Gözler baktı, ama hiçbir şey görmedi.
Bir topluluk vardı orada;
Her biri dilsiz, her biri sağır,
Kendi çığlıklarını bile duymayan bir kalabalık.
Ve ben, onların arasında,
Var olmanın ne kadar anlamsız olduğunu öğrendim.
Çocukluğumun omuzlarına düşen hançer izlerini saydım.
Ne bir oyuncak kaldı ellerimde,
Ne de bir düş başımın ucunda.
Her biri kırıldı, devrildi, toz oldu.
Bir evin duvarında asılı kalan son gülüş gibi,
Rüzgârın bile hatırlamadığı bir hikâyeydim artık.
Hayatın ortasında, insanlığın gölgesinde yürüdüm.
Bir dil sustu içimde,
Bir halk sessizliğe gömüldü,
Ve ben o sessizliğin son kurbanı oldum.
Boynumda bir ip gibi gezinen hatıralar,
Her biri bir ihaneti taşırdı damarlarıma.
Gözlerimle gördüğüm yalanlar,
Kalbime ev kurmuştu çoktan.
Ben ki, başkalarının ellerinde taşınan bir yürek,
Kendi mezarını sessizce kazanan bir insanım.
Ruhlar geçti yanımdan,
Kendilerini unutan, suretlerini başkalarına giydiren ruhlar.
Her biri bir ip, her biri bir düğüm,
Ve ben, o düğümlerin tam ortasında boğuldum.
Bir aşk vardı bir zamanlar,
Camın kırıldığı yerde saklı kalan bir nefes gibi.
O nefes bile artık hatırlanmıyor.
Aşk, sessizliğe yenik düşmüş bir harf gibiydi.
Ne bir güzellik kaldı ondan geriye,
Ne de bir umut.
Sadece yanan dünyanın gölgesinde,
Küller arasında ışıksız bir anı.
Savaşların izleriyle doluydu yeryüzü.
Toprak, bedenleri değil, çığlıkları gömüyordu.
Çocukların sesleri yarıda kalıyordu,
Kadınların duaları duvarlara çarpıyordu.
Ve ben, bütün bunları seyrediyordum.
Ne bir tanrı sesi indi gökten,
Ne de bir insan el uzattı.
Dünya kendi kendini susturmuştu çoktan.
Bir gökyüzü vardı, ama mavi değildi artık.
Bir güneş vardı, ama ısıtmıyordu kimseyi.
Her şey anlamını kaybetmişti,
Zaman bile yürümekten vazgeçmişti.
Ben, gözlerimle hissediyordum artık sadece.
Çünkü kalbim, varlığını bile bana unutturmuştu.
Bir boşluk doluydu içimde,
Ve o boşluk, benden daha canlıydı.
İnsanlar yaşadıklarını sanıyorlardı.
Oysa sadece sürüklendiler,
Bir ırmağın taşları gibi,
Birbirine çarpan, ama hiçbir yere varmayan.
Ben yaşamadım, ama ölmedim de.
Bir nefesin içinde asılı kaldım.
Bir gölgenin duvarına yansıdım,
Ama kimse fark etmedi beni.
Ve bir gün,
Sessizliğin bile dayanamadığı bir an geldi.
Gökyüzü sustu, yer çatladı.
İçimdeki bütün sesler tek bir noktaya düştü.
Bir fısıltı gibiydi o son cümle:
“İnsan, kendi sessizliğinde kaybolur.”
Ve ben kayboldum.
Artık ne bir adım, ne bir ses kaldı benden.
Sadece gözlerim kaldı;
Dünyanın anlamını kaybettiği anlara bakan.
Bir halkın susuşunu,
Bir dilin ölüşünü,
Bir kalbin çürüyüşünü gören o gözler…
Her şey bir sessizliğe dönüştü sonunda.
O sessizlik, ne bir ağıt, ne bir dua.
Sadece varlığın kendisini unutan bir yankı.
Ve ben, yaşamın bütün sırlarını gördükten sonra anladım ki;
hayat bir sessizliktir, sadece duyanlar için çığlık atar.
Mehmet Bildir
5.0
100% (4)