0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
68
Okunma
Bir ses var içimde,
Galata’nın taşlarına sinmiş eski bir şarkı gibi.
Ne başlıyor, ne bitiyor,
Sadece çalıyor — sanki beni hatırlatır gibi kendine.
İstanbul…
Bir zamanlar senin sokaklarında yürüyordum,
Şimdi sen yürüyorsun içimde.
Her köşende bir hatıram var;
Bir kaldırımla göz göze gelince bile yutkunuyorum.
Kırgınım sana, ama sensiz de nefes alamam.
Bir yanım Boğaz’da yanan lambalar gibi,
Diğer yanım, hiç sönmeyen bir gece.
Bir semtinde gülüşüm kaldı,
Bir diğerinde gözyaşım.
Karaköy’de bir çay bardağında kaldı son cümlem,
Üsküdar’da sustu yüzüm.
Beşiktaş’ta bir sabah, kendimi kaybettim,
Ve o günden beri, her vapur sesi biraz ben.
Seninle öğrendim beklemeyi,
Martıların bile birini özleyebileceğini.
Seninle öğrendim,
Kalabalığın ortasında nasıl yalnız olunur.
Ey şehir,
Senin göğsünde bir sızı var —
Ne zamandır benim adımı taşıyor.
Kulelerin gölgesinde ben varım hâlâ,
Bir bankta oturmuş, zamana bakıyorum.
Birini unutmaya çalışmakla,
Bir şehri terk etmek aynı şeymiş meğer.
Ne kadar uzaklaşsan da,
Sesin duvarlardan yankılanıyor yine:
“Gidemezsin…”
Bir gece Kadıköy’de,
Bir sokak lambasıyla konuştum:
“İnsan nasıl silinir bir hayattan?” dedim.
O da sustu.
Çünkü İstanbul bile cevap bulamıyor bazı şeylere.
Senin rüzgârın bile tanır beni,
Her esişinde saçlarımı değil, kalbimi dağıtır.
Bir köprüden geçerken,
Bir yarımı diğer yarıma bağlayamadan geçtim.
Ve şimdi,
Her sabah Boğaz’ın üstüne çöken sis gibi,
Ben de kendi içime çöküyorum.
Kendimden gurbetteyim artık,
Adımı bile fısıldamaya korkuyorum.
Ey İstanbul,
Senin kadar güzel acı olur mu dünyada?
Bir şehir, bir insana bu kadar benzer mi hiç?
Ne seni sevmek mümkün,
Ne senden gitmek…
Yine de bil:
Bir gün dönersem,
Senin için değil —
Senin bende bıraktığın ben için dönerim.
Kadir TURGUT
5.0
100% (1)