0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
107
Okunma
Bir umut yürüdüm güne doğru
Gün bakışlarını düşünerek,
Anladım ki ıssız sokağın içinde kalan kuytu köşeye saklanmış kör kuyudaymışım meğer.
Hiç bir ses, hiç bir ışık yok zifiri gözlerinden başka aklımda kalan.
Yalnızlığın dibine vurdum
O kuyuda benim gibi yalnızlığın dibine vurmuşlar vardı.
Kimse konuşmuyordu, bakmıyordu, duymuyordu,
Bir hal vardı cehennem gecesi gibi
Kan revan içindeydi her yer.
Herkes kendi suskunluğuyla "suskunca" konuşuyordu,
Ben çok iyi bilirim susunca dilini;
Yıllardır bildiğim dildi o.
Bir fısıltı geldi kuyunun dibinden,
Kimin sesi, bilmedim — belki bendim,
Belki yıllar önce bıraktığım bir parçam,
Yaralı, küsmüş, hâlâ bekleyen,
Ama artık neyi beklediğini bilmeyen.
Suskunluk birden büyüdü içimde,
Bir ağıt gibi yankılandı taş duvarlarda,
Soğuk ve nemli taşların arasında titredi nefesim.
Anladım,
Bazen umut da karanlıktan doğar derler,
Ama bazen de güneş, kör bir kuyuda bir daha uyanmaz.
Gözlerimde hâlâ ışık aradım,
Ama karanlık daha kalın, daha soğuktu.
Her adımım yankısız kayboldu taşlarda,
Ve kuyunun derinliği
Beni kendime daha da yabancılaştırdı.
Ne el vardı uzanan, ne ses vardı duyulan,
Sadece kendi nefesim ve onun ağır, boğuk ritmi…
Ve ben hâlâ,
Kör kuyuda, kendi yalnızlığımın dibindeyim,
Ne umut var, ne güneş,
Sadece sessizliğin derinliği
Ve onun tarifsiz ağırlığı…
5.0
100% (2)