9
Yorum
22
Beğeni
0,0
Puan
423
Okunma
Aynı başlıkla kısa önce paylaştığım şiir ana sayfada görünmediği için pasifleyip yeniden ekledim.
Acemiliğime verin lütfen.
Teşekkürler...
oysa
pazartesi kurulurdu bizim kasabada pazar
ki pazarın pazartesi kurulduğu bu kasabada
hem pazartesiye hak etmediği halde pazartesi
hem de
pazar kurulmayan pazara pazar denilerek
pazar gününün kandırıldığı yerdi bizim ora
sonuçta
pazarın pazartesi kurulduğu bu kasabada
gavurların kilisede günahlarından arındığı gibi
pazardan pazara banyoya girip her pazar
anaların hayattan hıncını çıkartırcasına
odun kazanının mahşerinde
bastıra bastıra keseleyip
derimizi yüzerek vaftiz ettiği
ardından
tv karşısına kurulan kahvaltı masasına kurulup
bütün şiddetine rağmen
pazar sineması eşliğinde keyifle kahvaltı yapalırken
kıçını koltuğun kolçağına oturtup
ii
hih
hih
hih
hiiiiii
diye kişneyerek
at süren çocuklardık biz
bitene kadar film
kahvehaneler de camiler de sokaklar da
bomboş olurdu her pazar
belki de bu yüzden pazartesi kurulurdu
bizim orada pazar
çoğu con veyn olurdu mahallenin çocuklarının
kimi cessi ceymis yahut bili dı kid
kimi
bazen li van kıliff bazen red kit
kimi daltonlar olup banka soyardı
hatta daltonlar diye çete kurmuştu bir gurup abi
karşıda da tahta tabancalar
banka soymazlardı belki ama
ara sıra kavga ettiklerini duyardık
sonra sonra doltonlar ve tahta tabancalar gitti
sağcı solcu oldu adları
yine kavgaya tutuşur
bu sefer öldüresiye vuruşurlardı
ben ulu manituları inkar edenlere inat
soluk benizliliğe rest çeker
yenilen taraftaki kızılderili olurdum hep
jerenimo hariç
isimlerini aklımızda tutamazdık haa hiçbirinin
abuk subuk adları vardı uppp mu uppuzunnn
hadi sizin hatrınıza
koltuğun kolçağına oturan
kıçı yere yakın karga sesli tüysüz surat
olsun adım
gerçi biz kızılderililer gibi dumanla haberleşmez
bez yüz metre öteden
ammmcaaooluuu diye bağırırdık
ve ne hikmetse
herkesin herkese amcaoğlu dediği bu yerde
kime seslendiysek o bakardı sadece
gâh erketeye yattığımız
gâh maç sonrası kaykıldığımız
duvar diplerinin derkenarıydık
allah da akranlar da şahittir
bütün süper kahramanlar kağıttandı o zamanlar
şimdiki kadar gani gani değillerdi hem
ne bileyim işte
teksas olsun tom mikis olsun
fantom
mister no
mandırake
baltalı ilah zagor tenay olsun
hatta kahramanlığa çağ atlatan süpermen olsun
iki elin parmaklarını geçmezlerdi
herkesin kendi bellediği bir kahramanı vardı
kırmızı urbalılara kafa tutan kaptan sivingtim
ve bütün şişman çocuklar çikoydu o vakitler
yaş elvermediğinden henüz yoktu şarapçımız
bu yetmezmiş gibi
Türkçe konuşurdu
Türkçe yazardı elin ecnebisi
dünya alem herkes bilirdi Türkçe’yi
yoksa adam saymazdık
kilint iisvud’u çarls bıronson’u
ve dahi sitiv makquin’i
gerçi onlar düşünsündü
çünkü dünyayı kurtaran adamımız vardı bizim
ölmemeyi icat eden adamdı rahmetli cüneyt arkın
hay bin lanet
hay bin kahr bela
hay bin eşek arısı sokasıca dilim
nasıl da zar zor hatırladım şimdi
fahrettin cüreklibatır olan adını
bir
ben kemal geliyorum derdi de
dururdu akan sular
kendisi bir yandan dünyayı kurtaran adamken
bir yandan da kahpe bizansı dize getiren kara murat
öte yandan battal boy gazimizdi
hele bir tarkanımız vardı ki offff
dev ahtapotu hizaya sokardı bir silleyle
şimdiki bin thor ederindeydi hemi de
kel mahmutla hürmet eder
şabanla güdük necmiyle güler
sevmezdik süt oğlanları
bir şener şen değildik ama
ağanın pohunun üstüne poh olur mi itoğluit
derdik işimize geldiğinde
salkım üzüme
tavuk buduna aşerdiren erol taşa söver
kâh damat ferit
kâh komünist olurduk tarık akan’la o zamanlar
kadir inanır akil adam olmadığı için henüz
kadir kıymet bilir inanırdık ona da ama
daha çok figüran kadir’i savun’urduk
ve standart repliğimizdi
bu da mı gol değil hakim bey isyanı
çünkü hepimiz birer ofsayt osmandık
mahalle maçlarında
deve kuşu kabereydi sünnet törenlerimiz
kökkündenn ollmazz o’luummm
uccundan accık
diye yalvarırdık sünnetçiye
laf aramızda
az biraz büyüyünce
yul bıraynır olmuştum bir keresinde de
kimseyi inandıramamıştım kafam dazlak değil diye
ben de biraz hulisi kentmen olayım dedim yedi kerizler
o zamanlar bütün silahlar dıkşın dıkşın diye ateş eder
osmanlı tokadı olsun yumruk olsun fiske olsun
a buuhhhaa
a buuhhhaa diye dile gelir
fıştt fışttt diye yanımızdan geçerdi bizans okları
fışing fışing diye çınlatırdı kulakları
ucundan kıvılcım çıkan tahtadan korsan kılıçlarımız
şimdiki gibi ülkecek fakirdik
ve bu yüzden
kapıları kendi kendine açılan
dünyadan ay üssü alfayla görüntülü konuşulan
uzay mekiğimiz de
ciuuvv ciuuvv diye ateş eden lazer silahlarımız
bile yoktu bizim
- hâlâ daha yok ya neysee
ve bütün kalkanları kaldırın
dediğinde kapitan ceymes ti körk
ellerimizle kapatırdık kalkan yerlerimizi
kapatırdık kapatırdık da
kalkanlara tam güç demesin diye dua ederdik
yarım parmak su borusu ve ucu iğneli külah
bir de
her an
her şeyin bir yerine koduğumuz küfürlerimiz
ve sınıfcak kolkola girip
önümüze gelenin kıçına salladığımız tekmelerimizdi
tek en ölümcül silahımız
uçan tek nesne olan sarı plastik topa
ya da anne terliğine kafa atardık paso
anneler de haksız değildi hani
sonuçta anne sözü dinlemediği için
taşa oturup cırcır olan çocuklardık o zamanlar
burnumuzda anne işi kazağın haroşa modeli
kazağın kolunda
ya bodoslama daldığımız bahçenin dikenli tel söküğü
ya da sümük
kıçımızda çamura bulanmış eşofman
ayağımızda ankara lastiği
yağmurlu havada istisnasız çorap içindeydi paça
çoğumuzun babasının arabası olmadı hiç
ama pazar arabamız vardı bizim
hani şu pazartesi kurulan ve
pazardan pazara kullanılan gıcır gıcır tekerlekli
tekerler gıcır gıcır değildi haa
sesi gıcır gıcırdı tekerlerin
yerli malı haftasının anlam ve önemine binaen
dönem boyunca
üçüncü teneffüsete simit tıkınan
ata sporu
misket canlı yakar top istop falan olan
kasabanın orijinal yerli ve milli çocuklarıydık biz
elini sallasan değmezdi öyle şimdiki gibi
kaçak göçek göçmene
ilk sahibi kim olursa olsun
içine sığdığımız her kıyafeti giyen çocuklardık biz
ki o zamanlar
likuper livays falan bilmiyordu
ülkecek marka manyaklığımızı henüz
hatta şimdiki gibi her naneye maydanoz olunmaz
zırt pırt selfi sıtorilemezdi kimse
gerçi
istese de sıtorileyemezdi her halini hiç kimse
hatta
sıtorileştiremediklerimizden misiniz
desek birine
esas ben senin ananı diyebilirdi yani herif bize
o derece uzaktı bize şimdi rutin olanlar
yoktu kimsenin selfi çubuğu yani
bildiğimiz birkaç çubuktan biriydi
ya cetvel ya kızılcık dalı ya da oklava
kıçımızı pişiren
yolda denk gelinenin gözüne baka baka
günaydın merhaba iyi akşamlar falan denirdi
daha çok da selamünaleyküm aleykümselam
ne zaman ki
bıyıklarım terledi
ne zaman ki
durduk yere erekte erekte gezmeye başladım
ne zaman ki
durduk yere kramplar girmeye başladı
muhtelif organlarıma
değişti şartlara hayata
ve pek tabii ki kızlara bakışım
sokağa çıkmak için babaların eşref saatini kollar
olmadı bir yolunu bulur
punduna getirirdik anamızı
o yerdi yerimize fırça
bir nuri alço
ne bileyim tecavüzcü coşkun değildik ama
sonuçta teravihe diye çıkıp
pastaneye kız tavlamaya giden hergelelerdik
annemize fırça yedirmişiz bize ne
bir süre sonra işe yaramıştı
pastane ve teneffüs araları
günahın ve yalanın ne kadar tatlı
madem yasak koyacaktı neden icat etti diye
allahın acabalı olduğunu öğrenmiştim
öptüğüm dudaklardan
gerçi aysel’i hiç öpemedimdi ama olsundu
o ayseldi
öpmeye kıyılamayan aysel
hem aysel bildiğin ayseldi ay ışığı gibi ışıl ışıl
o holivod şırfıntılarına inat pırıl pırıl
hatta kakülleri vardı sarı saçlarının
yaz yağmurlu bir günde aşık oldumdu
mahalle bakkalının saçağının altında
gördümdü sevdimdi gittiydi
bir mektupla yitirdimdi
yıllar sonra gördümdü ayseli bir cenazede
o aysel o aysel değildi artık
kısmen kocamış
kısmen ben gibi çökmüş
ama yine de has be has ayseldi o
...
ne maailem var yanımda şimdi
ne aysel ne öptüğüm öbür kızlar
ki amerika aynı amerika hâlâ
aynı sömürü aynı holivuud
kahramanlar hâlâ kahraman
kağıttan fırlayıp
havada uçan
karada kaçan
anasın koynundan kız kaçıran
kimi toprak altında rahmetle anılan
ülke aynı pazarlık payı
pazarlar pazar bizim orada hâlâ
pazartesiler hâlâ pazar curcunası
ezelden beri hür doğmuş gibi
fikrimizle
vicdanımızla hür yaşardık o zamanlarda
....
Yazan: koltuğun kolçağına oturan kıçı yere yakın karga sesli tüysüz surat
....